PSİKOLOJİK ÇEŞİTLİLİK
Önce aklımdan hiç çıkaramadığım bir konudan Kabil ile Habil konusundan söz etmek istiyorum. Habil ile Kabil, Adem babamızla Havva anamızın oğulları Kabil ile Habil’i öldürüyor ve yaşamda ilk kardeş kavgası başlıyor. Habil ile öldüren Kabil ondan sonra nasıl yaşamıştır. Pişman olmuş mudur? Ağlamış, sızlamış mıdır? Keşke öldürmeseydi de kardeş kavgası gibi bir kavga da olmasaydı. Birkaç gün önce gittiğim bir doktorun bekleme odasında iki kişi bu konuyu tartışıyordular. Ha aklımda iken bu bekleme odalarından nefret ederim. Hayatımın çoğu bu bekleme odalarında geçti. Çünkü beklerken aklıma bir sürü ipe sapa gelmez şeyler gelir. Böyle olmasına böyle olur ama ben buralardan çok şey öğrendim. Aklımı kaçıracak şeyler öğrendim. Ahlaksızlığını cinsel dürtülerini, arzulu cinsel içerikli düşlerini, rüyalarını anlatanlar gördüm. İnsanları oldukları gibi kabul etmeyi buralarda öğrendim. Bu iş en çokta bana yaradı. İnsanları hatalarıyla kabul etmek. İnsanı rahatlatıyor. Haklı olmayı istemek gibi bir şey var. Bu çok kötü insana yakışmaz. Yaşamın keyfini çıkarmak istiyorsanız insanları kendinizle eşit göreceksiniz, seveceksiniz asla kötülük düşünmeyeceksiniz. Namuslu ve dürüst olacaksınız. Büyük canilerin hayatlarını anlatan bir kitap okumuştum. Yüzlerce insanı öldürmekten çekinmeyen bir katil öte yandan çok hassas duyarlı duygulu oluyor. Çiçeklerle konuşuyor, hayvanları seviyor, hasta olan insanların başlarında ağlıyor. Bu insanlarla ilgili bir kitap da Dostoyevski yazmıştır. Ölü Evinden Hatıralar isimli içimizde bir yerde bir şalter var. Gereksinmelerimize göre bu şalter işliyor. Şimdi gelelim sorunun özüne psikolojik farklılığa zaten yeryüzünde var olan her şey birbirinden farklı hayvanlar, güller, dikenler, dereler, denizler farklı tabi birde psikolojik varlığımız var. Mesela şizofrenler, paranoyalar, panik ataklar, şüpheciler, histerikler gibi bu başlı başına bir toplumsal zenginliktir. Kimileri bu farklılıklarımızı bir tür baş belası olarak anlıyorlar. Tabi bu bir tür cahilliktir. Hiç unutmam köyde olduğumuz zaman babam sık sık yoksulluğundan yakınır isyan eder. Biz çocuklara sataşırdı. Bir gün çok kızdım ve ona ben mi bu kadar çocuk yap dedim sana yapmasaydın. Boşu boşuna isyan etme. Çok kızdı tabi seni şuursuz seni, seni deli seni sana mı soracaktım. Bütün varlığı bir inek, beş koyun, iki it, iki kedi, bir at yaşadığımı yaşamadığımı bilemeden öldü gitti. Onunda psikolojisi bozuktu. O gün onun şalterini ben çekmiştim. Bireylerin yaşadığı sorunlar yalnız yaşadıkları sorunlardan kaynaklanmıyor. Kendi doğal varoluşlarından da kaynaklanıyor. İnsanlar zaman zaman kendilerini uzaktan şöyle bir analiz etmeleri gerekir. Mesela sevgi ve sosyalleşme konusunda neler yaşadığımızı ailemiz ve topluma karşı sorumluluklarımız ya da toplumun bize karşı sorumluluğu toplumun bize ne gibi değerler aktardığını, gençlik döneminde neler yaşadığımızı, kimleri rol model aldığımızı şöyle bir bağımsız gözle analiz etmeliyiz. Şimdi bu son altı ayda okuduğum üç kitaptan söz edeceğim. Birisi bir polisiye ortalıkta öldürülmüş biri var. Nerde nasıl ve niçin öldürülmüş ise makulün pantolonu diz üstüne indirilmiş ve fuhuş yapılan bir yere bırakılmış. İkincisi Tolstoy’un Diriliş Romanı bu romanın başkahramanı Maslova isimli bir kadın. Bir kadının suça bulaşmasını genel eve düşmesini ve sonra bir devrimci ile tanışıp yeniden dirilişini anlatıyor. Yazar bir başka kitapta Balzak’ın kibar fahişelerin ihtişamları ve ölümleri, Hoşçakalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.