Dilek ALP

Dilek ALP

YAŞLANDIĞIMIZ İÇİN VAZGEÇMEYİZ, VAZGEÇTİĞİMİZ İÇİN YAŞLANIRIZ…

YAŞLANDIĞIMIZ İÇİN VAZGEÇMEYİZ, VAZGEÇTİĞİMİZ İÇİN YAŞLANIRIZ…

Otomobille yıllardır bildiğiniz ve sevdiğiniz bir yolda mutlu mutlu ilerliyor olabilirsiniz. Ama zaman geçmektedir. Frenler tutmayabilir. Her zaman güvendiğiniz bedeninizle yolda yürüyor olabilirsiniz. Kalbinizin bir an bile teklemesi her şeyi değiştirebilir. Dost canlısı köpekler bile ısırabilir. Eski ve güvenilir dostlar sizi kandırabilir. Sevgiliniz nedensiz yok olabilir hayatınızdan. Yeni fikirler eski ve rahatlık verici düşünceleri yok ederek sizi tedirgin edebilir. Bunların hepsi gerçektir, biraz can yakar.”

Jordan B. Peterson


Umutsuzluk üzerine yazmak istemediğim bir gün karşıma çıktı bu sevimli hikâye, tam olarak şu son yıllarda kaybettiğimiz ruhumuza ilaç misali. Yıllardır ekonomik nedenler, işsizlik sorunları, adalet duygusunun kaybı, hayata tutunamayanlar, saygısızlık ve sevgisizlik derken bir de son yıllarda her şeyin üzerine Pandemi eklenince annemin deyimiyle “Şahtık şahbaz olduk.”

Çoğu zaman boşa kürek çektiğimizi düşündüğümüz bu dönemlerde “hedef koyun, hedef koyun” diye haykıramıyoruz belki eskisi kadar biz eğitmenler, ama ‘hayata tutunun ve bırakmayın hatta yavaş yavaş üzerinizdeki tozu atın’ tavsiyelerini sıklaştırdığımız bir zamanda bu gerçek hikâye eminim hepinizin hoşuna gidecek.

*

Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz" dedi... Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu... Döndüm... Yüzü iyice kırışmış bir hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu... "Ben Rose 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?" Güldüm... "Tabii" dedim. “Hadi sarıl bana." Öyle sımsıkı sarıldı ki... "Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin" diye şaka yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı:

"Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..."

Dersten sonra kantine gidip, birer kahve içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık... Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.

Sömestr boyunca Rose kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. O hayatını yaşıyordu. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu.

Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik Rose'u, konuşma yapması için... Orada bize verdiği dersi unutmama imkân yok. Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi.

"Ne kadar beceriksizim, değil mi? Özür dilerim... Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil... Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?"

Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:

"Yaşlandığımız için eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz... Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır... Her gün gülün ve yaşama katacak mizahı bulun... Bir rüyanız olmalı mutlak... Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok...

Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır... Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz. Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak bir şeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.

Asla pişman olmayın... Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü. Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır. Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır.
"

Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi. Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde vefat etti. Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı. "Yapabileceğimiz her şeyi yapmak için asla geç olmayacağını" öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir tören oldu.

Bana göre Rose'un bu hayat felsefesi dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:

Lütfen unutmayın, "Çok geç diye bir zaman yoktur."
Her zaman bir rüyanız ve onu gerçekleştirebilecek dinç bir ruhunuzun olması dileği ile…

(Alıntı: Washington Post Gazetesi)

Bu yazı toplam 5614 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi