Mısra Öz, Fırsatçılık, 1 Mayıs
2018’de, 25 kişinin ölümüne, 340 kişinin yaralanmasına neden Çorlu tren katliamının her bir adımı AKP iktidarının özeti niteliğindeydi.
Yandaş şirkete verilen tren yolu ihalesindeki ihmaller zinciri göz göre göre ölüm getirdi. Erdoğan rejiminin yazısız bir kuralı haline gelen hesap vermeme zırhı ile yargı, kayıpları için mücadele eden aileleri yargılayacak kadar ileri gitti. O aileler ki mahkeme salonlarında, sokakta, bulundukları her yerde mücadele etmekten ve hesap sormaktan bir an olsun geri durmadılar. İktidarın canını çok sıktılar.
TCDD’nin, Ulaştırma Bakanlığı’nın sorumluları iktidar tarafından kararlı şekilde korunuyor. Sorumlular hakkında takipsizlik kararı verildi, göstermelik mahkemeye itiraz eden aileler mücadeleden vazgeçmiyor. Bu mücadelenin en sembolik isimlerinden olan Mısra Öz, oğlunu ve eski eşini kaybetmişti. Yargı tiyatrosuna karşı cesurca ses çıkardığı ve adalet arayışını bırakmadığı için “mahkeme heyetine hakaret” suçlamasıyla yargılandı, para cezasına çarptırıldı.
Son mahkemesi 16 Mart’ta yapılan dava öncesi yoğun strese bağlı olarak rahatsızlanan Mısra Öz, hastaneye kaldırılmıştı. Akabinde Kovid-19’a yakalandı. Şu an Mısra Öz, yoğun bakımda yaşam mücadelesi veriyor.
Aslında Çorlu katliamı baştan sona her detayı ile iktidarın karakteri ve rejimin niteliğini ortaya koyuyor.
Mısra Öz, oğlu Arda’yı yitirdi çünkü bir yandaş şirket menfez yapmaktan acizdi; kimse bu şirketleri denetlemedi; TCDD, kontrol memuru sayısını yeterli tutmadı; tüm kamu hizmetleri birilerinin cebini doldurmak üzere kurgulandı. Arda, bu rezil düzen tarafından yaşamdan koparıldı.
Mısra Öz, bir türlü adalet bulamadığı mahkeme salonlarında mücadele etmekten ve bu mahkemelerce alenen aşağılandıklarından sağlığından oldu. Yetmedi, pandemide bir türlü aşılama ilerlemediğinden aşı olamamıştı. Koronavirüse karşı zayıf düşen vücudu oksijen makinesine bağlı. Şimdi biz bu tren katliamına “kaza”, Mısra Öz’ün yaşam mücadelesi vermek zorunda kalışına “hastalık” mı diyeceğiz? Baştan sonra iktidar marifeti!
Her gün koronavirüsten kaynaklanan ölüm sayıları rekor üstüne rekor kırıyor.
Akıldan, izahtan yoksun göstermelik tedbirlerle “çarklar işlesin” mantığı her gün can almaya devam ediyor.
Günlük aşılanma oranı 30 binlere kadar düştü.
Kafe-restoran sektöründe iflaslar yüzde 25’e ulaştı.
AKP’nin derdi 1 Mayıs'ı yasaklamak! Sadece 1 Mayıs'ı mı? Afiş, pankart, eylem, sticker, bildiri, toplantı… aklınıza ne geliyorsa yasak. Gerekçe:pandemi. Can simidi pandemi!
128 milyar dolara ne oldu diye sorulmasın; yoksulluğun nedeni sorulmasın; kokoculara bu para nerden akıyor, sorulmasın; belediyeler insan kaçakçılığına da el atmış, sorulmasın! Sorulmasın efendim, herkes otursun, sussun.
Pandemiye karşı gerçek bir tedbir bile açıklamayıp pandemiyi muhalefeti, halkı susturmak için her şeyin kılıfı haline getirmek de tam AKP kurnazlığı!
Ülke bu haldeyken 1 Mayıs'ın halkın acil taleplerine ve gündemlerine odaklanan ciddi bir kampanyaya dönüşmesi gerekirdi. Kendi kongrelerini yapmak uğruna ülkedeki vaka sayısını dünyanın zirvesine sokmakta beis görmeyenlerin yakasına yapışıp işçinin 1 Mayıs'ına el uzatamazsın demek gerekirdi. Ancak bugüne kadar ortaya çıkan tablo, böyle bir çabanın olmadığı yönünde. Yazık!
Gerekli tedbirlerin alındığı ve açık havada gerçekleştirilecek kitlesel bir mitingle iktidarın karşısında durmak gerekir, bunun imkanları zorlanabilirdi. Hala da yapılabilir. Yeter ki niyet olsun!