KARANİNA’NIN ÖYKÜSÜ
Tolstoy’un “Anna Karanina” eserini okuduktan sonra roman kahramanı Anna’nın intihar etmesine çok üzüldüm, intihar edenlerin etme nedenleri asla bilinmez. Kimileri şudur budur dese ya da not bıraksa da olayın asıl nedeni asla bilinmez. Tolstoy’un anlatışına göre Anna’nın sebebi aşk ve evlilik hayatındaki mutsuzluktur. Evlendiği adam çok varlıklı biridir işlerinden dolayı Anna’yı sevmeye zaman ayıramaz bu yüzden Anna hayattan keyif alamamaktadır. Nedensiz ve amaçsız bir hayatı vardır. Amerikalı yazar Hemingway bir deniz sahilinde otururken birden kafasına bundan sonra ben artık yazamam fikri saplanır, yanındaki tüfekle intihar eder. Bence tek sebep bu değildir sebep çok daha önemli ve başka yerlerdedir. Elbette ki bir yazarı hayata bağlayan en önemli erek yazmasıdır. Yapamaması gerçekten ona hayatı anlamsız hale getirir, yazar Oğuz Atay’ın hayata “Tutunamayanlar” romanını en az 3 kez okumuşumdur. O romandaki insanların çoğu hayata tutunamayan ve devamlı intihar etmeyi düşünen entelektüel insanlardır. Bu tür insanlar devamlı söyledikleri sözlerin başında “Hayattan keyif alamıyorum, bu dünya bana göre değil.” derler. Bir gün iyileşeceklerine de asla inanmazlar, hep yorgun, keyifsiz, sinirl,i endişeli ve öfkelidirler. Hayat onlar için bitmiştir ve neye sahip olursalar olsunlar, hangi rütbeye yükselirse yükselsinler onlar için hiçbir önemi olmaz. Kendilerini hiçbir şeyleri yokmuş gibi hissederler. İşte Anna böyle bir zenginlik içinde yaşar ama kendini hiçbir şeyi yokmuş gibi hisseder. Ruhunda nefret, merhamet, korku, cesaret, itaat ve isyan duyguları taşır. Sonunda da isyan duygusu ağır basar ve intihar eder. Romanı bitirdikten sonra keşke o günlerde Anna, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” isimli kahramanı Raskalnikov’la tanışmış olsaydı da onunla evlenmiş olsaydı sanırım intihar etmezdi diye düşündüm. Raskalnikov, Anna’nın duygularına itaat edebilecek bir adamdı çünkü o tutkulu sevmesini ve aşık olmasını bilen entelektüel bir kişilik. Anna’nın da istediği bu Raskalnikov aslında Dostoyevski’nin kendisidir ve en çok değer verdiği şey de kadınlardır. Romanı okuyanlar bilir, romanın kadın kahramanı fahişe Sonya’yı büyük bir tutkuyla sever. O istediği için suçunu itiraf eder ve gider teslim olur. Hayat seçimlerle dolu Anna eş seçiminde yanlış seçim yapmış bir kadın. Shakespeare bu anlamda önümüze seçimler koymaktadır. Shakespeare 17.yy da yaşamış bir edebiyat dâhisidir. Anlattığı öyküler psikanalize çok yakın öykülerdir. Her öyküsünde kendinden parçalar vardır, öykülerinde işlenen cinayetlerin çoğu kadın yüzündendir. Türkiye’de de her yıl yüzlerce binlerce aşk ve sevgi yüzünden cinayetler işlenmekte ve her yıl binlerce kadın öldürülmektedir. Ben dul kadınların evlenmemelerine kızan, aptal, cahil ve avanak erkekler biliyorum. Bu tür şeyler Orta Çağ Avrupa’sında da yaşanırmış o zamanda da hiç evlenmeden manastırda yaşayan rahibelere de kızıyormuşlar. Bir şair bu yüzden “Erkekler düz yazı, kadınlar şiirdir.” demiş. Sevgili okurlar, şimdi anlatacağım öyküler yalnız kadınların önemini ortaya koymakla kalmayıp kadınla erkeğin birlikte ne kadar önemli olduklarını da anlatıyor. Bir tanıdık anlatmıştı, X şehrinden İstanbul’a yolculuk yapıyormuş otobüsteki hanımlardan biri muavine, “Beyefendi bir bardak su rica etsem?” der. Muavin, hanıma su verdikten sonra tanıdığıma, “Kadına bak abi bana yalvarıyor. Niye yalvarıyorsun ki biz yolculara zaten su veriyoruz.” der. Sevgili dostlar herkes aynı dilden anlamıyor herkesin anlayacağı bir dili var bu da kişinin kültürüne göre değişiyor. Başka bir olay bir hastanede kendini çok çirkin bulan ve kendisini kimsenin sevmeyeceğini düşünen bir hemşire bir gece vardiyasında genç bir hastasıyla konuşurken genç adam ona çok güzel olduğunu söyler evine giden hemşirenin annesi kızındaki büyük değişikliği görür ve nedenini sorar. Kızı, “Anne bugün bana bir adam çok güzelsin dedi ve bana evlenme teklifi etti.” der. Bu uzun bir öyküdür ya, adamın biri bir gün bir restorana gider ördek göğsü ve kızartılmış patates ister, yemekleri çok beğenir. Çıkarken patrona teşekkür eder ve bir hafta sonra aynı yere gider, aynı yemekleri yer. Çıkarken patrona yemeklerden keyif almadığını söyler. Patron, adama “Senin keyif almadığın benim yemeklerim değil önceki geldiğinde yanında birlikte getirdiğin güzel hanımefendiydi. Sana o güzel keyfi o hanım efendi verdirmişti.” der.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.