İNSANIN İÇİNE YAPTIĞI YOLCULUKLAR İNSANI ANLAMAK
Gogol “Puşkin olağanüstü bir değerdir. Rusya’nın içine düşmüş tek değerdir” der. Rus insanını en iyi Puşkin anlamış ve anlatmıştır. Kendisinden sonra gelen Çehov , Tolstoy ve Dostoyevski gibi yazarlara yol göstermiş, ışık olmuştur. Bazı olaylar, resimler, şiirler, kitaplar insanın için burkar. İnsan olmasından utandırır. Büyük romanlar, filmler böyle olaylardan çıkar. İki gün televizyonda gerçekten romanı yazılabilecek bir olay, bir trajedi, bir insanlık ayıbı izledim. Ve insan olduğumdan bir kez daha utandım, ağladım. Emperyalistlere isyan ettim. Metrobüste tanımadığı bir adamın dizlerine başını koyup mışıl mışıl uyuyan bir çocuk. Mendil satıyor. Sabah erken kalkmış, uykusuz gezmiş dolaşmış, yorgun düşmüş. Suriyeli dünya tatlısı güzel bir çocuk.
Nereden, nasıl, hangi mantıkla bakarsak bakalım kocaman bir adaletsizlik. Onun o halini gördüğüm o an gücüm yetse dünyayı yakabilirdim. Emperyalistlerin caniliği böyledir. Bir o çocuk değil bizim ülkemizde de binlerce on binlerce o çocuk gibi emperyalistlerin hışmına ,düzenin adaletsizliğine uğramış günahsız, melek yüzlü çocuklar var. Bu çocuk büyüyünce nasıl bir psikolojiye sahip olacak çok merak ediyorum. Sağlıklı biri olmayacağı kesin de, yaşadığı bu kahralosı hayat onun sağlıklı biri olmasına müsaade etmez. Dilerim isterim iyi bir insan olsun. Onun başına gelebilecekleri tahmin edebiliyorum. Ben bunun için yazıyorum ne bir Puşkin ne bir Dostoyevski’yim.
Dostoyevski şimdi yaşasaydı bu olayı görseydi. Bu çocuğun romanını yazardı. Acıyı, sefaleti yaşayarak gördüm. Az da olsa mutluluğu da yaşadım, aşağılanmayı benden daha iyi kimse bilemez. Cimrilerle, az gözlülerle , iki yüzlülerle ve egoistlerle de birlikte oldum. Ameliyat hanelerin karanlık, hüzünlü, ölüm kokan duvarları arasında üç dört kez ölümle yüzleştim. Deli gömleği giydim. Varım yoğum ,servetim insanlığımdır. Diyorum ki artık insan olmalıyız. Ülkemize insanlarımıza sahip çıkmalıyız. Önce kendimizden başlamalıyız işe. İnsanlığa karışmanın ve özgürleşmemizin yolu içimizden ,vicdanımızdan, bilincimizden geçmektedir. Doktora gittiğim o ilk günlerde psikiyatrdan kendimi duyduğumda şaşırıp kalmıştım. Kaç tane Tuncer var senin içinde demişti. Bir tek kendimi biliyorum demiştim. Doktor “Sen öyle san , tam üç tane Tuncer var içinde. Biri sensin şu an konuştuğum sen, biri de heyecanlı ,öfkeli, panik nöbetleri geçiren bilinçaltındaki Tuncer, üçüncü de sevecen, önyargısız, sevgi dolu, paylaşımcı olan” . İnsan sık sık kendi içine yolculuklar yapmalı. İnsanın kendi içine yaptığı yolculuk , yolculukların en zorudur. Bu yolcuğunda kendine göre durakları ve dinlenme yerleri vardır. Engebeli ve dikenli bu yolculukta kimileri daha işin başında tükenir gider. On beş yıldır sürdürüyorum bu insanlığımızın yolunu. Bu yolculukta ancak bulabiliriz. Elimde ünlü yazar Paulo Coelho’nun “Veronika Ölmek İstiyor” adlı şahane bir kitabı var. Bu kitap resmen çarptı beni. 1996 yılında intihar etme kararı almış genç ve güzel bir kızın hayat hikayesi. Psikolojik rahatsızlığın bir köşeye sıkıştırdığı bir kız. İnsanı farklı şeyler yapmaya zorlayan bir potansiyeli var. Benim amacımda bu insanın bu potansiyelini bilinç üstüne çıkarmak. Bu işin ustası olan Dostoyevski’ye gitmek onun bu konudaki dahi hane kişiliğini sizlere anlatmak istiyorum. Bazen içimi sonsuz bir hüzün dolduruyor. Bunu seziyorum. Yer yüzünde ki hayatla ilgisi yok bunun. Normal insanın kaldırabileceği bir şey değil bu . Buna itiraz da edemezsiniz. Geldiği zaman bir anda tüm doğayı hissediyorsunuz. Üç beş saniye sürer biraz daha sürse insan ölür. İnsan tüm hayatı yaşıyor. Üstadın hakkında onlara kitap yazılmış, söz söylenmiş , benim kanaatim onun radikal bir solcu olduğudur. O radikal bir solcuydu ve hiçte caymadı bu fikrinden. Bundan dolayı yazdı o. O dünya çapındaki muhteşem kitapları.
Tolstoy onun için “Kötü adam ,kıskanç ve sapık” diyor. Kendisini dünyadaki etkileyen tek adam Dostoyevski. Kanbersiz düğün olur mu? Bir yerde Dostoyevski olur da ben olmaz mıyım. Doğduğumda babaannem sevgili anneme “Gelin seni bu çocuk büyük adam olacak” demiş. Kurban kesmiş ve nazar değmesin diye muskalar yazdırmışlar. Ne zamana kadar sürmüş bu büyüklük, orta okulda iki yıl sınıfta üst üste kalıp okuldan kovulana kadar. Okuldan kovulduğum gün yine babaannem “Gelin senin bu oğlun deli, gerçi senden akıllı biri de doğmaz ya” demiş.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.