Tuncer Altunbulak

Tuncer Altunbulak

BİR BURJUVA KADINININ HAZİN ÖYKÜSÜ DELİLİĞİN EŞİĞİNDE BİR KADIN

BİR BURJUVA KADINININ HAZİN ÖYKÜSÜ DELİLİĞİN EŞİĞİNDE BİR KADIN

Hayatım da güzel olarak ne gördüm ne yaşadım ve ne duyduysam, bir dönem psikolojik tedavi gördüğüm Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde gördüm, insanlığı da kötülüğü de deliliği de… Orada gördüm, oraya getirilen insanlar hayata damgasını vurmuş bir biçimde büyük acılar çekmiş insanlar… Ben varım ,yaşıyorum diyebilmek için oranın o gizemli havasını almak lazım. Oraya gittiğim o günler elli yaşındaydım. Şimdi altmışı geçmek üzereyim. Aradan on beş yıl geçmiş. Oraya gitmeden önceki hayatımı ve yaşadıklarımı gittikten sonraki hayatımı ve yaşadıklarımın çoğunu bu gazete de yazarak insanlarla paylaştım.

Hastaneye gitmeden yani delirmeden önceki hayatım hemen hemen herkesin yaşadığı sıradan, renksiz, anlamsız, monoton şeylerdi. Şimdi anlatmaya çalışacağım kişiliğine saygı duyduğum Mine Hanımla o hastanede tanıştık. Mine sanatçı bir annenin ve babanın kızı. Çok zeki, becerikli, hamarat biri. Babası Hasan Bey ressam annesi Leyla Hanım el sanatlarıyla uğraşıyor. Mine’nin ablası Aysun Hanım şair. İki şiir kitabı çıkarmış. Erkek kardeşi Murat müzikle uğraşıyordu. Bir Rock grubu vardı. Mine yazar, iki tane harika öykü kitabı yazmıştı. İtiraf edeceğim Mine’yle tanıştığımda kendimi Kleopatra’yla tanışmış gibi hissetmiştim. Kleopatra’yı ben filmlerden ve kitaplardan tanırım. Mine hem kleopatra hem de dünyanın en gizemli kadını kabul edilen Mona Lisa’dan güzeldir. İşveli, nazlı, zeki, ve narin birisidir Mine…

Yüzünde ve gözlerinde insanı mest eden bir gizemlilik. Çok güzel kadınlar gördüm. Kimisiyle konuşma şansımda oldu ama Mine kadar güzelini görmedim. Hayatı anlamlı kılan yaşanır hale getiren bence kadınlardır. Ferhat’a dağları yardıran, Mecnun’u çöllere düşüren, Kerem’i odlara yakan sözünü ettiğim bu tip kadınlardır. Bence hayatta bir kadının yolunu beklemekten daha anlamlı insana mutluluk veren başka hiçbir şey yoktur. Bir kadını beklemek umuttur, özlemdir ve hasrettir. Hayatta ki en güzel duygulardır bunlar.

Tanıştığımızda Mine intihar etmenin eşiğine gelmişti. Onu bu hale aşık olduğu hastalık hastası adam getirmişti. Mine’ye bir gün “çok tonbişsin böyle hiç hoş görünmüyorsun” demiş kıza. “Aşağı tonbiş yukarı tonbiş” demeye başlamış. İsmini tonbiş koymuş. Bir kadını delirten şeyler… Tabi ki tonbişlik kötü bir şey değil ayrıca bazı kadınlara da çok yakışır. Bir dönem dolgun vücutlu olmak varlıklı olmanın göstergesiydi. Vücudu kişinin toplumsal durumunu gösterirdi. Özellikle de kadınlar için büyük bir çekicilik yaratırdı. Tabi bugün bütün bunların tersi önemseniyor. Mine’nin ailesi küçük bir burjuva ailesi. Bu kesim yani küçük burjuva, bütün ülkelerin en aydın ve entelektüel kesimidir. Ülkenin yazanı, çizeni, bilim adamı, düşüneni, siyasetçisi, akademisyeni hatta devrimcileri bu kesimden çıkar.

Sevgili diye seçtiği adam üç beş cümleyle Mine’nin tüm hayatını alt üst etmiş. Büyük bir depresyona sokmuştu onu. Vesveseli biri haline getirmişti. Vesveseli yaşayan insanların nasıl büyük acılar çektiklerini çok iyi bilirim. Katlanılması en kötü ruhsal rahatsızlıktır vesvese. İnsanın bütün umutlarını yok eder. Devamlı ağlıyordu. Bilmiyordu ama ağlamak onu rahatlatıyordu. Bu ağır bunalımları yok etmenin en iyi ilaçlarından biri ağlamak… Diğeri konuşmak, dert dökmek herkese değil ama halden anlayanlara iç dökmek. Pusun ve kara kara bulutların güneşi kapladığı gibi depresyonda Mine’nin hayatını karartmıştı. Sık sık o hayırsız adamı kast ederek “ben sana ne yaptım ki hayatımı yaktın, sevginin karşılığı bu mu olmalı”… Bir insanın hayatına alacağı insanı çok iyi tanıması gerekir. Bunun samimiyetsizlikle hiçbir ilgisi yoktur. İnsan karma karışık anlaşılmaz bir varlık. Birisinin kötülüklerine neden maruz kalalım. Felaket hem acı hem zevk vericidir. (Aşağılanmanın yaptığı tahribat) Bir kadını aşağılamak, onu dövmek, kadınlığına ve cinselliğine söz etmek en ağır af edilemez dünyadaki en ağır kötülüktür. Bir burjuva hanımla tanışacağım hiç aklıma gelmezdi ama hayatta olmayacak şey yoktur. Anadolu’da bir laf vardır “Kötü komşu adamı hacet sahibi yapar” derler. Kadın bilmez, insana ve aşka saygısı olmayan köleleşmiş bir adam Mine’nin yazar olmasını sağlamıştı. Samimi doğal bir insandı. Anadolu’daki kadınlarımızdan hiçbir farkı yoktu…

Bu yazı toplam 1195 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tuncer Altunbulak Arşivi