TUTUNAMAYANLAR
Tımarhane tımarhane sen de iyice kabak tadı verdin haa!! Şimdi hepimiz toplanıp bir tımarhaneye mi gidelim yani diyenler vardır içinizde. Ah keşke böyle bir olanak olsa. Bakın siz görün o zaman ülke insanının duyarlılığını, idealistliğini ve ülkenin sorunlarına sahip çıkışını, insanlar arasındaki nezaketi, zarafeti ve saygıyı .Bugüne kadar bilimde, teknolojide, sanatta, edebiyatta ve ekonomide ne kadar buluş, icat varsa o tımarhaneye girenlerin öngörüleriyle ve çabalarıyla olmuştur. Bu ülkenin kendini akıllı sananlara değil, tımarhanelik delilere Don Kişot’lara ihtiyacı vardır. Ben yine de anlatayım. Tımarhaneye gittiğim o günü asla unutamam, o gün bu yaşıma kadar yaşadığım en hüzünlü ve en muhteşem gündü. İlk günlerin önemi ve ehemmiyeti diye bir söz vardır mesela evliliğin ilk günü, aşık olmanın, askerliğin, okul arkadaşlığının ilk günü hiç unutamadığımız günlerdendir. Ben de tımarhaneye gittiğim o ilk günü asla unutamam. O günün gündüzünü iyi kötü atlatmışım, önemli olan gecesiydi. Kahrolası sıkıntı ve stres en çok gece huzursuz eder insanı. Paranoya ve panik atak sessizliği ve karanlığı çok sever tıpkı kurdun puslu havayı sevmesi gibi. Gerçi o günler geride kaldı ama yine de zaman zaman kılık değiştirerek farklı sembollerle karşıma çıkarlar paranoya dürtüleri içinde farklı farklı kimyasal maddelerin kaynadığı bir kazan gibiydim hastaneye gittiğim günlerde. Tımarhane tımarhane diyorum ya gizli anlamlar içeren sembollerle söylenen gizemli sözleri çok severim. Tımarhane sözü de benim için çok egzotik ve çok büyük anlamlar içeren bir cümledir. Gerçek ve düzenli hayatı tımarhanede öğrendim. İçimdeki sıkıntı ve stresin kısa sürede beni öldüreceğini düşünüyordum ama öldüremediler yaşıyorum. Yaşım 70 e yaklaştı çünkü sözünü ettiğim o hastalıklarla savaşmayı burada öğrendim. Her şeye karşı hayat çok güzel iyi ki tımarhanelik olmuşum. Herkes hasta olabilir önemli olan hastalıklar değil onlarla bilinçli olarak savaşmaktır. Oraya gittiğimde bilmediğim, bilip çözemediğim içimde birikmiş onlarca dert ve acı vardı. Bekârlığımda 10 yıl evlenememiştim. Hem deli hem fakir birine kim kızını verir ki? Ben edebiyatla ilgilenmeyi de orada öğrendim. Doktorum şiir yazmamı istemişti. Yazıyor haftasonu doktora okuyordum sonradan öğrendim ki doktora utandığımdan söyleyemediğim şeyleri doktor bu yolla söylememi sağlıyormuş. İnsanın kendisini anlatmasının en iyi yolu şiirdir. 3,4 mısrayla en çarpıcı sorunlarınızı ve anlatmak istemediklerinizi anlatırsınız. Bu yüzden tımarhane benim için bir ülke, bir kütüphane, bir tür halk odasıdır. Anadolu’nun en zeki en duyarlı insanlarını ben burada tanıdım. Yoksulluk yüzünden çıldırmış kadınlar, işsizlik ve ezilmişlik yüzünden suça bulaşmış gençler, eşitsizlik yüzünden cinnet geçirmiş öğrenciler, yazarlar şairler ressamlar bestekârlar ve daha nice nice yaratıcı insanlar. Okumak isterseniz Tahir Musa Ceylan isimli bir yazarın Bir Zamanlar Bakırköy isimli muhteşem bir eseri var, onu okuyun. O kitapta tımarhaneyi kimler ve niçin icat etti ve bugünkü işlevi nedir? Bunu bu eserde anlayacaksınız. Konumuzla çok ilgisi olmasa da dolaylı bir ilgisi var. İstiklal Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif’e bu marşın bedeli olarak dönemin hükümeti bir miktar para verir ama üstat o parayı almayacak kadar idealist, dürüst ve vatanseverdir. Çevresindeki kimi insanlar aralarında, “Bu adam gerçekten deli, adamın sırtında giyecek paltosu yok. Al o parayı hiç değilse bir palto alırsın”. Mehmet Akif’in bir paltosu var ama giyilemeyecek haldedir. Tıpkı ünlü Rus yazarı Gogol’un paltosu gibidir rengi solmuş, yırtılmış bir paltodur bu palto. Dostoyevski’nin, “Biz hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık” dediği palto bu eski paltodur. Keşke bizim kimi yazarlarımız da Mehmet Akif’in paltosuna sahip çıksaydılar ve biz de Akif’in paltosundan çıktık deseydiler. Dostoyevski deli olduğu için söylemiş o sözü, e bizimkiler çok akıllı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.