Tuncer Altunbulak

Tuncer Altunbulak

TIMARHANE YOLCULUĞU

TIMARHANE YOLCULUĞU

On gündür yağmur yağıyor güneşe hasret kaldık. Gökyüzünü kara kara bulutlar kaplamış hava ağır ve hüzünlü diğer yandan da koronavirüsü hayatımızı çekilmez hale getirdi insanların yüzleri gülmüyor. Yan yana gelemiyorlar, gülemiyor, konuşamıyorlar. Heyecansız hareketsiz durağan bir hayat yaşıyoruz. Bundan öncelerde böyle durumlar yaşamış, bitmiş. Bizim yaşadığımız bu durağanlık ta bitecek. Hiç kimsenin yaşamadığı acıları ve yoksunlukları yaşamış biri olarak söylüyorum. Bu tür konularda zaman çok önemlidir. İçinizde beş yıl hiç gülmeyen konuşmayan sevmeyen biri var mı? Bu dönem kendimi bir odanın içinde yalnız bekleyen ve yaratıcı bir elin gelip kendisine dokunmasını bekleyen bir piyano hissettim. Benim beklediğim bir doktordu ve ben o doktoru çok ünlü bir tımarhanede buldum. Bağımlılığı çoğu insan alkol, uyuşturucu ve sigara olarak bilirler at yarışı, kumar, futbol para mal mülk de bağımlılıktır. Herkesin bir ve daha fazla bağımlılığı var. Mesela benim en büyük bağımlılığım okumak, düzenlilik aşırı heyecan ve konuşmama zaman içinde bütün bunlar beni hastalık hastası yaptı. İnsanlar ve topluma uyum sağlayamadım. Bu sıkıntılarımdan dolayı tedavi olmak için bir tımarhaneye gittim. Burada ancak çocukluğumda ve gençliğimde taşıdığım kötülükleri annemin ağlamalarını gözyaşlarını ve babamın isyan edişlerinin nedeni anlayabildim. Oraya gittiğimde doldurulmayı bekleyen bir bulmaca gibiydim ve doktorlar tarafından çözüldüm. Hayatımda ilk defa beni anlayabilen bir ailem orada oldu. Doktorlardan hemşirelerden ve Türkiye’nin en önemli delilerinden oluşan bir aile beni anlayan seven olduğum gibi kabul eden aile tımarhaneye girdiğimi duyan ve benim hastalığıma inanmayan ailem arkadaşlar çok şaşırmıştılar. Haksız değildiler. Çünkü beni anlayabilecek ne bilinçleri nede tecrübeleri vardı. Çoğunun psikolog varlığından haberleri yoktu. Hiç unutmam iki ineğimiz vardı. Bu ineklerden biri bir gün öldü. O gün bizde öldük. Ona çok ağlamıştık. Çünkü yememiz karnımızı doyurmamız o ineklere bağlıydı. O zamanlar inanmayacaksınız ama bir inek bir insana eş değerdi. Babamın iki ineği beş koyunu ve birkaç tavuk kazımız vardı. Şimdi bir ineğe ağlamaz mısınız? Yine o günlerdeydi bir arkadaşım o giydiğin elbiseler benim eskilerim demişti. Delirmek için bunlar yetmez mi? O dönem on iki yaşındaydım bir belgeselde izlemiştim. Sokaklara atılmış yüzlerce çocuğu toplayan bir haysiyetsiz, şerefsiz çocuklara nasıl dileneceklerini şöyle anlatıyordu. Başınızı devamlı yere eğeceksiniz. İnsanlara acınacak bakacaksınız insanları ağlatmayı bileceksiniz insanlar sizi gördüklerin de ceplerindeki paradan ve midelerindekilerden utanmaları lazım vicdanları sızlamalı özellikle hamile kadınlara ve hüzünlü durgun sıkıntılı insanlara yalvaracaksınız. Ünlü Fransız düşünür Fenelon on yedinci yüzyıl iyi insanların azlığı insanlık için yüzkarasıdır demiş. Adam çocuklara kedi yavrusu gibi titreyeceksiniz diyor. Hadi sen ol da delirme. İnsanları delirtecek böyle yüzlerce dramatik hadise var bir kısım insanımız var. Dilencileri görüp onlara üç beş kuruş verir, gider. Az ilerde kendisinin o dilenci gibi olmadığı için şükreder. Birde bedenlerini satan kadınlar var, varda var. Dünyada iyilik yapan ve iyiliği öğreten insanlar gibi kötülüğü öğreten ve yapanlarda var. Hayat dediğimiz bu bahçe de mis kokulu güllerde var. Can yakan dikenlerde var. Kötülük gibi iyilikte sözle geliyor ve gidiyor. Vicdanı ve merhameti olmayanların bilgilerinin de bir önemi yoktur. Dostoyevski dünyanın en büyük yazarı Can Yücel bir bakan oğlu ünlü öykücü Ece Ayhan bir kaymakamdı ama biri ününü ve işlerini kullanmadılar.

Bu yazı toplam 7369 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tuncer Altunbulak Arşivi