Tuncer Altunbulak

Tuncer Altunbulak

TIMARHANE GÜNLERİ

TIMARHANE GÜNLERİ

Sonunda sabah oldu yokuş yukarı çıkan bir kamyon gibi harlayıp horlayarak tımarhanedeki ilk gecemdi. İşte aşkta ilk gecelerde ilk saatler zor geçer ama geçer. Bir sürü ipe sapa gelmez şeyler düşündüm. Sol tarafımda saçını yeşile boyatmış Maraşlı genç bir adam.

Sağımda hayat öyküsünü anlatacağım Sivaslı Ali yatıyor. Her biri başka bir şehirden gelmiş farklı farklı hayat öyküleri olan ve farklı farklı hastalıkları olan altı kişiyiz. Oda arkadaşlarım bu insanlar. Ortak sorunumuz delirmiş olmamız.

Mesela Ali benim gibi paranoya, o da benim gibi veremli. Tımarhane de yatanların ortak bir sorunu da çoğumuzun veremli oluşu. Uzun süre verem hastanelerinde yattım, deliliğimi coşturanda veremimdir. Histerikli kadınlar gibiyim. Ülkemde milyonlarca veremli var çünkü yoksuluz.

Veremde bilindiği gibi yoksulluk hastalığıdır. Son yıllarda birde buna tımarhanelikler eklendi yüzlerce insanımız da ceza evlerin de yatmakta. Mesela nefes darlığı, halkın yarısı nefes darlığı çekiyor.

İşte bana da bunları yazmak düşüyor. Verem hastanesindeydim. Hiç unutmam, yanımda yatan adam akşam sapasağlam yattı sabaha öldü. Ciğerleri bitmiş ben bu hastanede ağlarken gülmeyi öğrendim.

Kendi kendime konuşmayı da tımarhanede öğrendim. Tımarhanedeyim bir gün ziyaretçim olduğunu söylediler aşağı indim amca oğlu bir arkadaşıyla gelmiş. Konuşup sohbet ederken Sivaslı Ali yanımıza geldi.

Amca oğlu Aliye ne iş yaptığını sordu. Ali porno iççisiyim dedi. Yani sohbeti bozdu. Sonra Aliye bu sözü söylemenin nedenini sordum. Senin amca oğlunu sevmedim, kalksın gitsin diye söyledim dedi.

Tımarhanelerde hasta ziyaretçi ilişkisi normal ilişkiler gibi olmaz. Ali çok güzel bir adam, aradan yıllar geçmesine rağmen hala görüşürüz. Dünya tatlısı bir eşi vardı. Bir ziyaret günü eşiyle tanıştırmıştı beni hayatın ölümcül yemiş, aç kalmışlar, itilmiş kakılmışlar, yaprakları dökülmüş bir ağca benziyordu.

En güzel gününü şöyle anlatmıştı. Günlerce aç kalan bir insan için en güzel gün ve en güzel rüya bin bir çeşit yemeğin üstünde olduğu bir sofradır.

Aç kalmış insanlar için ölüm korkusu açlık korkusundan sonra gelir. Sonuçta ölüm bir an meselesidir. Ben hayatımda alinin eşi gibi zeki birini görmedim. Bu yüzdende sıkıntılar içinde yaşamışlar. Ali’nin eşi bir kaç yıl önce öldü. Bana da onun hayat öyküsünü yazmak düştü.

‘’Kimseye etmem ben şikayet ağlarım ben halime’’ Feodel bir toplumda kadın olarak yaşamak ölümle eş değerdir. Gazeteler insan bilincine ve ruhuna yarayacak şeyler değil iç politika, dış politika, kurlar, cinayetler ilgili şeyler yazıyorlar. Bu ülkenin kültürü, sanatı, edebiyatı ve bilimi yok sanki. Varsa yoksa politikacılar. O ne dedi bu ne dedi, nasıl olsa dedikleri hiçbir işe yaramıyor.

Ne derse desinler. Sanırım 1978 yılıydı. Aylardan mart kar yağmıştı. Zonguldak’taydım. Amale meydanın da iş olursa gidiyorduk. Bir gün bir adam geldi bana on kişi lazım dedi. Nasıl sevindik nasıl kışın inşaatta iş bulmak çok zor. Adama ne iş yapacağız dedik adam hüzünlü hüzünlü cenaze kaldıracağız. Allah Allah böyle bir işi ilk defa duyuyoruz. Bir handa biri ölmüş cenazesini kaldıracak kimse bulamadık.

Ücretlerinizi han sahibi verecek. Şimdi cenaze kaldırmak için para aldığımız için çok utanıyorum. Adam zengin biri olsaydı yüzlerce insan kapısına yığılırdı. Gariban olunca böyle oluyor. En kötü olanı da garibanların garibanın cenazesine gitmemesi. Hayatım boyunca bu haksızlığı ve adaletsizliği unutamadım    bir de Ali’nin eşinin ölümünü.

Bu yazı toplam 3519 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tuncer Altunbulak Arşivi