'Sahip Çık'
Evet.. Sanırım uzun zaman olmuştu, şöyle mis gibi bir pazar sabahına uyanıp çayımı demleyip ve bir de lezzetli bir melemen yemeyeli..
Şöyle sakin bir kafayla gökyüzüne bakıp, 'oh be ne güneşli ne umutlu ne sakin bir gün' demeyeli. İnsan kendisi dışında herşeye ve herkese koşturdukça en çok kendisine geç kaldığını çok sonra fark ediyor. Ertelemenin sakitliği yalnızca kendisine olunca canı yanıyormuş insanın, sanırım ben bunu çok sonra anladım. Dün bugünün, bugün ise dünün yeganesiymiş oysa. Her ne kadar yarına bırakayım önce iş önce maddi olarak telaşlarımı yoluma almalıyım dese de insan, manevi olarak kendi kendine olmanın ve dinlenmenin verdiği huzuru ertelemenin kamçısı ansızın yakalıyor insanı. Önce onu sonra bunu sonra onları bunları şunları sizleri dizleri derken, kendi dizlerindeki yoruculuğu göremiyor olmanın körlüğü de ayrı apayrı.
Pencereme arada misafir olan ve huzur veren yaradanın sessiz kulları olan kuşlar, en mukaddes misafirim dostum oluyor şimdileri.. Kalbinde nifak biten ve tebessüm etmekten bir haber birileri ve sessiz kullar arasında olan kadim arkadaşım olan kuşlar kıyaslanamayack denli bir hal aldılar. Bereket versin, denize attığımız güzelliği kör balık görmüyor yahut görmemekte diretiyorsa da, şüphe yok ki malik'in görüyor biliyor olduğunu bilmek huzura bir pencere açıyor. Şimdiler de bir ukalalık silsilesi sarmış diyoruz insanları, hoş bir de böbürlenme girizgahını. Dedem rahmetlinin sözleri an be an gelir oturur sineme ve bu kadar hal bilmezin içinde ışık olur hislerime. *Bu dünya bir penceredir diyor her gelen baktı geçti. Akıbetinden beyhuda olan bilse diyor kendini, kötüyede iyiyede diyor hep bir su olur şu zamandan beri.* Evet dedem daha iyi anlıyorum seni, kanaatim odur ki nicelerimiz çocuk yaşta denileni ileri yaşlar da anlayabilmenin erdeminde olup yaşamını o doğrultu da sorguluyor. Yahut düzene koyuyor..
Bügün dünün imzasıdır, bu hangi gözden hangi açıdan bakarsak bakalım değişmezliğini yıllarca korumuştur.. Fakat bunun da terazisindeki arıza ruhumuzu yoruyor bunun farkında olamıyor oluşumuz nitekim engebe yollarımız katlıyor. Oysa bizler, olsun o işimi de bitireyim şunu tamamlayayım aman şu da bitsin derken giden ömürden gidiyor.. Bu bazılarımız için yalnızca yaşam denen bu rüya da ömrümüzden bir gün daha aldığının farkında olamayanlar ile dolu iken, bazılarımızın bu telaş içinde ruhundaki yorgunluklardan bir kaçış olarak gördüğü kapı da olabiliyormuş. Bunu daha dikkatli bir şekilde toplumu insanları dinlerken, ya da haybeden gittiğim bir kafede içtiğim bir bardak çayımı yudumluyorken, yüksek sesle anlatan yarattığı gürültünün farkında olmadan savruk cümleler içinde yorulmuş, parçalanmış düşünce ve duygu sahibi insanların- istemeden bile olsa duyduğum ve içimi ürperten yorgunluklarından anlayabiliyordum. Ne yazıkki, birbirini dinleyen - anlayan- insanların az oluşu bir kere daha tokat gibi çarptı yüzüme. Birçoğumuzun büyük adam olup ancak kalbimizdeki çocuğu nasıl da üzüp yaraladığımızdan bir haber yaşıyor oluşları artmaya devam ediyor.. Evet dün çok çalışan emek veren mücadele eden ve emeğinin karşılığını alan çocuk, ne yazık ki bir yetişkin olduğun da kalbindeki çocuğun hıçkırıklarının farkına varamıyor olması ruhundaki arızaların yoğunluğunda sıkışmış bir halde yalnızca varlığını koruyor. İnsan anlattıkça mutlu oluyor dese de bir yanımız, ayeti kerimedeki İnşirahı göremeyecek kadar kör olabiliyor bir yanımız. Oysa inşirahın verdiği ferahlık ve yaradanın ellerini ruhun da kalbinde hissediyor oluşun ile olan muhabbet tarifsiz bir renk cümbüşü gibi muntazam bir hal alıyor.
İnsan, bencillikten değil fakat önce ben diyebilmenin sözüm odur ki kendini onarmadan fayda sağlamaya çalıştığı niceliklerin için kendi niceliğine kör kalabildiği sürece esasın da bir arpa yol almıyor. Çünkü kendine iyi olan kendine merhametli olan ve kendine emek verip ışık olan insan, şüphe yok ki varolduğu her yere farkında olsun yahut olmasın her yerin yaşam ve aydınlık ağacı olur.
Sevgilerimle..