Kalemin mabedinde yanıyorsa limanlar, evvela rotası şaşmış kaptanın güvertesi ziyandadır bilmelidir yosunuyla kıyıya vurmuş mercanlar.
       Evvela bir de şu günü çoktan geçmiş suallerin yerini aldıysa boş hasbihaller, cümleler hep bir kuzey yıldızı soğukluğunda eser ve gider. Nadasa bırakılarak verimin olabileceğini bekleyen gönül tarlaları, çoktan humusu yitik virane kalmıştır oysa iklimsiz beynelmilel bir ilkbahar akşamı. Ne kendini anlatacak kadar gül biter tarlalarda ne de nadas biri bin para etmez kıblesi çerçevesinde dar gönül payitahtlarında meyvesiz dalkavukları. Ne ki bir kuşun kanadında saklandığına inanır gayri ihtiyari gönül meltem akşamları, ne bir tezene çalar geçer bu ıssız tarlalarda. Hâli hazırda tutulan kin tarlasında bitivermez bir gül çehre, düğüm düğüm olası bir göz pınarı şelalesinden akar yılki damlaları anlamaz bir ustanın ellerinde. İçilen kahvenin de telvesinde değilmiş sahi bu 40 yıl, oysa hatır dediğin tohumun filizinde isli bir ilkbaharın pürü pak kalbinde öylece saklıdır. Ne bir dağ gerekli bu tarlanın yanında gücüyle sarsın, ne de bir avuntu yaşları umudun cebinde üç beş liralık fevaranın artık oyuncağıdır..