Sadece kitap okumuyor, şehir gezip insan tanıyorsunuz
“Kitaplar sadece okumak için değil, aynı zamanda birlikte yaşamak içindir.”
Kıymetli Gebze Yeni Haber Gazetesi ve www.gebzehaber.net
Konuya girmeden önce son zamanlarda dikkatimi çeken en güzel durumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Yüreği güzel gençlerin elinde devamlı olarak gördüğüm kitaplar. Kendi kurumumda aralarda ve ders öncesi kitap okuyan öğrenci sayısı oldukça artsa da, dışarda ve otobüslerde de hiçte azımsanmayacak durumda olması beni gayet mutlu ediyor.
Geçen salı günü yanıma oturan genç öğrencinin elinde Cemil Meriç’in Kültürden İrfan’a, bir gün sonra ise başka bir öğrenci de Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanını ellerinde görmek ve gençlerin bu kitaplara yönelmesi gayet sevindirici bir durum.
Daha önceki yazılarımda paylaşmıştım; gençlere hiçbir şey katmayan, ‘okunmasa daha doğru’ dediğimiz kitaplar var maalesef, onlardan uzaklaştıklarını görmek gayet huzur verici bir durum.
Çalıkuşu’nu okuyan öğrenciye düşünüp sordum: “Okuldan mı okumanı istediler. Ödev olarak mı verildi?”
Gelen cevap bana yetti: “Kendi tercihim, seviyorum bu tarz romanları. İlk başlarken hiç bitmeyecek sandım ama yazarın okuduğum üçüncü eseri.”
İnsan kendine kitap okuma fırsatını vermeli. Kitap okumak demek; yeni bir şehre gitmek, yeni bir yeri tanımak gibi ya da farklı bir hayatın içine girmek gibi.
Kendinizi okumaya şartlamak çok zor olmamalı. Zaten başladığınız zaman, zamanında okumamış olmanın eksikliğini hissediyorsunuz.
Bazı kitapları öğrencilerin elinden alıp, ‘Okumamalısın’ dediğimde itiraz eden öğrenci sayısı oldukça az. Sebebini belirterek ellerinden almak asıl mesele. ‘Ne okumalıyım’ dediğinde onlara getirdiğim kitapları okumaları ya da destek olduğumuzu gördüklerinde olumlu tarafa yönelmeleri oldukça güzel bir durum. Tercihlerini tabi ki onlar belirlemeli, lakin yanlış gördüğümüz durumlarda kırmadan, fikirlerine önem vererek müdahale etmek en doğru yol olacaktır. Elinden çekip almak yerine okuduğu bölüme kadar ne anlattı diye dinleyip olumsuz taraflarını anlatmaktır asıl mesele. Bazen bizimde zorlandığımız inat edip okumaya devam ettikleri elbette oluyor. O zamanda kitap ödünç vererek okumalarını sağlıyorum.
Kendi adıma ya da kendi oğlumla kitapçıya gittiğimde direttiği kitap için net olarak ‘hayır’ deyip, başka iki kitabı seçmesini sağlıyorum. Yararı olmayan kitabı okumasınlar, çok netim. “Ne kadar çok okursanız o kadar çok öğrenir ve güç kazanır yaşamınızın denetimini kendi ellerinize alırsınız.”
Geçen hafta bütün kitaplarını okuduğum Şermin Yaşar’ın Gebze Kültür Merkezi’nde konuk olduğu söyleşiye katılmıştım. Orada müzeyi oluşturmak için bir yıl emek verdiklerini söyleyen Şermin Yaşar, "Kelime Müzesi hep hayalimdi. Çocuklarımız 12 yıl Türkçe dersi görüyorlar ve hiçbir zaman kelimelerle haşır neşir olmuyorlar. Bu müzede kelimelerin anlamlarını düşünme fırsatı bulacaklar” dedi. Çocuklara, hayatları boyunca kullanacağı dilin temeli olan kelimelerin anlamlarını öğretmek için yola çıktığını ve bugün bu hayalini gerçekleştiğini söyledi.
Türkçe kelimelerin, atasözleri ve deyimlerin anlamını çocuklara ve gençlere öğretmek amacıyla kurulan Türkiye'nin ilk "Kelime Müzesi" kapılarını ziyaretçilere açtı. Kesinlikle gidip görülmesi gereken bir yer. Deyim ve atasözlerinin nereden geldiği, aslında bilinen bazı atasözlerinin zamanla bize gelene kadar ne kadar değiştiğini, ya da kelimenin anlamını tam öğrendiğimizde ne kadar güzel bir anlamı olduğunu ancak dilimizi öğrenerek ve anlayarak kavrayabiliriz.
Haftaya yine bu sütunlarda sizinle olmak temennisi.
Öneri ve katkılarınıza dair [email protected]