Hayatımıza Dokunan Melekler…
İnsanı insan yapan en önemli özelliklerden biridir öğrenmek, değil mi? Aslında yaşamın başlangıcıdır. Doğduğumuzda başlar öğrenme süreci. Etrafı keşfetmek, seslere tepki vermek. İlk öğretmenimiz annemizdir. Hayatı annemizden öğreniriz. Bize iyiyi kötüyü en doğruyu, kendi bildiği şekilde öğretir.
Melektir.
Bizim için en iyi olanı o bilir. Ondan başkasına da güvenemeyiz.
Aslında içgüdüsel olarak da doğrudur. Zamanla öğrenmenin de ne demek olduğunu da öğreniriz.
Biraz büyümeye başlayınca sosyal çevremiz oluşur ve çevreden öğrenmeye devam ederiz.
Sonra biri gelir…
Annemizden sonra güvendiğimiz, her dediğini kabul ettiğimiz, yeri geldiğinde “Hayır o böyle anlatmadı öyle doğru değil dediğimiz” biri…
Evet…
Öğretmen dediğinizi duyar gibiyim.
İlk öğretmen ne kadar önemlidir değil mi?
Hepimizin hafızasındadır o, bazen iyi bazen de kötü…
Sosyal çevreye alışma sürecinde, kuralları bize öğreten, ders, okul gibi kelimelerle hayatımıza giren başka bir melek.
Bazı zamanlar annelerin kıskandığı kişi bile olabilir, tabii masumca…
Gözümüzün önünde büyüyüverir o minik yavrunuz. Okullu olmuştur artık. Eve geldiğinde tek konu öğretmen ve neler öğrendiğidir.
Sonra seneler geçer daha da büyür. Ve daha başka öğretmenler girer hayatına, hepsinden ayrı bir eğitim alır.
Her şey ders değildir aslında.
Şanslı iseniz hayatı öğreten bir meleğe rastlarsınız…
Bir çocuğun hayatına dokunmak ne güzel bir histir.
Bazı öğretmenler ise sadece bir sınıfa örnek olmaz, bir ulusa yol gösterir, kalplerinde yer etmiştir ve nesilden nesile aktarılır, tıpkı Atatürk gibi.
Başöğretmen Atatürk’e çok şey borçluyuz bu günlere gelmek adına…
“Unutmayınız ki cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir “ sözü ile de anlaşıldığı gibi Atatürk döneminde öğretmenlik mesleği en kutsal meslekti…
Öğretmen deyince saygıdan önümüzü ilikler, konuşurken seçilen kelimelere dikkat ederdik bir zamanlar. Çünkü bir nesli yetiştirmek, bir de ailesi dışında bir kişinin yapması büyük bir sorumluluk. Zamanla bu saygıdeğer meslek verilmesi gereken saygı ve önemi göremez oldu, bilinmez nedenlerden.
Öğretmen olmak kolaylaştı, ama iş bulmak, atanmak çok zor bir hal aldı. Sözleşmeli öğretmenlerin çalışma şartları ve belirsizlikleri, maaşlardaki yetersizlikler. Hele birde velilerin sınıftaki düzene karışması işin çığırından çıkmasına neden oldu. Böyle durumlar mesleğin kutsallığından çok şey alıp götürdü. Tabi sırf öğretmenlikten de değil. Müfredattan hatta eğitim sistemini sorgular olduk.
Neyse bu kadar sıkıntıyı başka bir yazıda anlatırım…
Gelelim 24 Kasım tarihine, öğretmenler günü Atatürk’ün başöğretmen olduğu 1981 yılından beri kutlanmakta. Sadece ülkemizde mi kutlanıyor peki?
Tabii ’ki hayır…
1994’ten beri, birçok ülkede 5 Ekim tarihinde UNESCO tavsiyesi ile öğretmenler günü kutlanıyor. Hatta 12 Arap ülkesinde 28 Şubat’ta kutlanmakta.
Öğretmenler günü tabi ki bir gün kutlanacak bir gün değil ama hatırlanmak güzeldir.
O zaman ilk olarak başöğretmenimiz Atatürk’ün anısı ile başta kendi öğretmenlerimin ve diğer öğretmenlerin bu gününü kutluyorum. Sizin yetiştirdiğiniz çocuklar geleceği şekillendirecekler…
Siz olmazsanız biz olamayız…
Sevgi ile kalın…