Halen en büyük sorun; DEPREM (2)
Deprem ve oluşacak sonuçların kabus yaratıcı-yıkıcı olacağı kaygısını gideremeyen en önemli gerçekliklerden biri de Kentsel Dönüşüm Projeleri’nin Rantsal Dönüşüm Projesi haline dönüşmesidir.
Evet, bu projelendirme halen büyük tehlike saçıyor…
Bunu rapor eden İMO, AKP hükümetlerinin, buna rağmen, daha çok rant amaçlı olan kentsel dönüşüm projeleri dışında, deprem kaygısını giderecek adımlar atmadığını, güvenli yaşamı sağlayamadığını da belirtiyor.
Meslek odalarının dışarıda bırakıldığı bu süreçte oluşturulan kentsel dönüşüm projeleri kapsamında TOKİ tarafından üretilen konutlar yapı denetimden muaf tutuldu.
Peki, sonuçta ne oldu dersiniz ?
Ne olabilir ki, özellikle yoksul ve dar gelirliler için üretilen konutların bir iki sene içerisinde niteliksizliği açığa çıktı.
Ülkedeki mevcut yapı stokuna ilişkin verilerin tahminlere dayandığı vurgulanıyor, özellikle de uzmanları tarafından. Diyorlar ki, ‘’ülkemizin ayrıntılı yapı envanteri yoktur. Dolayısıyla mevcut bilgiler güncellenememekte ve merkezi düzeyde kamuoyuyla paylaşılmamakta, güçlendirme çalışmalarının hangi düzeyde olduğu, kaç binanın yıkılıp yeniden yapıldığı, okullar, yurtlar, hastaneler başta olmak üzere kamu binalarının mevcut durumu bilinmemektedir………………’’
Doğrudur, çünkü yapı stokumuz, Marmara ve Van depremlerinde sınavı geçememiştir. O stokun, bir bütün olarak olası yeni depremde ne tür tepki vereceği ise adeta bilinmeze terk edilmiştir.
1999 depremleriyle başlayan süreçte bugün geldiğimiz nokta, sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşmanın sağlanması, güçlendirme çalışmalarının tamamlanması ve yapı üretim sisteminin işlevsel kılınmasına dönük beklentinin çok uzağındadır ve ilginç ki, konuyla ilgili başka sorunların yakıcılığı daha bir hissedilir hale gelmiştir.
Yeni sorunun ismi "Deprem Toplanma Alanları"dır…
Bilindiği gibi, başta İstanbul olmak üzere deprem olasılığı bulunan kentlerde vatandaşların depremin hemen sonrasında toplanacağı alanlar tespit edilmiş ve bu alanların yapılaşmaya kapatılmıştı.
Örneğin İstanbul`da Geçici İskan Alanı olarak da adlandırılan 470 Deprem Toplanma Alanı belirlenmişti. Ayrıca 562 cadde ise depremden sonra kullanılmak üzere "Birinci Derece Acil Ulaşım Yolu" olarak tespit edilmişti.
Ama, aradan geçen 16 yıl içerisinde Deprem Toplanma Alanları`nın pek çoğunun imara açıldığı, ulaşım yolu olarak belirlenen pek çok güzergahın ise otopark haline getirildiği kamuoyuna yansıdı.
Kaldı ki, önce belirlenen sonra imara ve otoparka açılan alanlar tek tek sıralanabilir.
Ciddi deprem tehlikesi altında olduğu bilinen 15 milyonluk büyük bir kentte, 1999 yılında belirlenen alanların bile yetersiz kalacağı açıkken, alanlarda AVM`lerin, lüks konutların yükselmesi, ne yazık ki, ortak kentsel alanları rant kaynağı olarak değerlendirildiğini, rantın insan hayatından daha fazla önemsediğini göstermektedir.
Olası bir afet durumunda İstanbul nüfusunun tamamının geçici barınma hizmetlerine ihtiyaç duyacağı öngörülürken, bir kısım alanın imara açılması ne kadar savunulabilir ki ?
Son olarak, Türkiye depreme hazır mı?
Bu soruya ne yazık ki olumlu yanıt vermek olası değil. Ne deprem önlemleri ne de afet sonrası hazırlığı ikna edici değil.
Aslında ne sorunlar, ne de çözüm sır değil. Ne sorunlar değişiyor ne de güvenli yaşam kuracak adımlar atılıyor. Siyasi iktidarın kentleşme ve imar politikaları bağlamındaki yaklaşımı ve doğal afetleri "kader" gibi gören anlayış ne yazık ki endişeleri artırıyor.
Kentler deprem tehlikesine değil ranta göre düzenleniyor.
Endişeliyim, çünkü yapı üretim sürecinin sağlıklı işlemediğinin farkındayım.
TOKİ tarafından üretilen büyük konut projelerinin yapı denetim sisteminden muaf tutulması da ayrı bir endişelenme kriteridir.
Deprem toplanma alanlarının imara açılması, yerel yönetimlerin rant odaklı projeler geliştirmesi ve en az diğerleri kadar önemli olmak üzere deprem tehlikesinin görmezden gelinmesi, toplumsal duyarlılığın törpülenmesi endişeleri pekiştiriyor.
Eh, daha ne olsun ki ?