Şafak Yüca ve Üç Buçuk Numaralı Gözlük
Onu tanıdığım günden beri serüvenciydi ve yaşamı boyunca karanlık geceleri aydınlatmaktan, yeni gelen günü selamlamaktan, yıldız kaydığında dilek tutmak, gökkuşağı çıktığında altından geçmeye çalışmaktan vazgeçmedi. Güneşli güzel günlerin arayışı onu genç yaşta okumaya, yazmaya yöneltti. Ve bu yöneliş içerisinde yaşadığı duygu ve düşünceleri öyküler aracılığıyla dile getirdi.
Şafak Yüca’nın soluklandığı zamanlar olsa da yine yollara düşerek, karşısına çıkan kötülükleri tersleyip, güzellikleri büyüterek öykülü yolculuğunu devan ettirdi. Bu içten bağlılık onu Güncel Sanat Dergisi tarafından verilen “Alara” ödülüne kadar taşıdı. Ve her zaman daha iyiyi aramaktan vazgeçmeyen yazar, serüvenini ‘’Üç Buçuk Numaralı Gözlük’’ kitabıyla taçlandırdı.
Şafak Yüca, özellikle ilk kitabı ‘’Üç Buçuk Numaralı Gözlük’’ ile dikkat çeken genç bir yazar. Kitabında, günlük hayatın sıradan anlarını ve duygularını samimi bir dille anlatarak okurlarına sunuyor.
Belki de Kitap isminde, günlük hayatta kullandığımız bir nesne olan gözlüğü tercih etmesi bir metafor. Yazar bu metaforla okuru, hayatı daha yakından ve net görmeye, anlamaya ve hissetmeye davet ediyor.
Yazarın kendi yaşanmışlıklarını ve düşüncelerini öykülerinde yarattığı karakterlerle okura yansıtması, onun iç dünyasını keşfetmemizi de sağlarken, onunla benzer duygu ve deneyimler yaşadığımızı hissettirip, yakınlık kurmamıza da neden oluyor.
Şafak Yüca'nın akıcı ve duygusal dili okuru öyküde tutarken, yazar öykülerinde genellikle bir gizem saklıyor. Bu gizem birbirinden kopuk gibi görünen diğer öykülerini okudukça anlaşılır olmaya başlasa da yine de içinde ki sırrı tam olarak ele vermiyor. Yazar yaşadığı sancıları umudun gücüyle bir arada işliyor.
Şafak Yüca’nın öykülerinde sadece erkek egemen karakterler karşılamıyor bizi. Yazar, kadın seslere de iyi bir gözlem ve analizle yer veriyor. Ve kimi öykülerinde oldukça zengin imgesel bir dil kullanıyor.
Yazarın eserini bunca övüp birkaç eleştiri getirmemekte olmaz diye düşünüyorum. İki öyküsünde metnin akışına da pek uymayan ‘’şişirilmiş’’ öfke ile karşılaştım. İkinci eleştirim ise yazarın öykülerinde, karakterler arasında bir çatışma hali yok. Öyküleri durgun, hafif rüzgârlı bir denizde yol alan gemiler gibi akıp gidiyor.
Toparlamam gerekirse; Şafak Yüca bu ilk kitabıyla, yaşadığımız kentin, tanıdığımız yüzlerin resmini çiziyor. Gerçekliği tüm saflığıyla anlatırken, gerçeğin içindeki hüzne dil çıkarıyor. Ait olduğu yeri bulmaya çalışanların, kendinden ödün verenlerin, hayal kırıklıklarının, nereye giderse gitsin yalnızlıklarını da beraberinde götürenlerin, aşkların ve ayrılıkların, ölümlerin ve terk edilişlerin izlerini takip ediyor. Yaşamın sancılarının peşine düşen yazar her şeye rağmen umudun var olduğunu da hatırlatıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.