GERİYE NE KALDI?
“Boş bir kavanozda metal para çok ses çıkarır.”
21. Yüzyıl İçin 21 Ders, Yuval Noah Harari
Mart ve Nisan aylarında kendime kitap okuma seferberliği ilan ettim, günüm ne kadar yoğun geçerse geçsin, çalışma saatlerim uzasa da, nerede olursam olayım, 24 saatimin toplam 4 saatini okumaya ayırdım ve sonuç şahane. 11 kitap bitirdim ve bir kitap bitirmek üzereyim. Aşağıda sırasıyla listeledim bu kitapları. Her ayın sonunda, o ay okuduğum kitaplara dair böyle meydan okuyucu bir liste paylaşacağım sizlerle. Laf aramızda hayatım boyunca meydan okuduğum tek kişi de kendim oldu. Tek tek kitaplar hakkında yorum yapmak istemiyorum ama benim şahsi düşüncem hepsinin okunması yönünde. Farklı türler ve farklı zevkler içeriyor bu liste. Matematik çalışırken sıkılıp, molada tarih çalışmak gibi bir mantık. Bir nevi kitap okumaya kitap ile mola vermek…
MART – NİSAN 2022 OKUDUĞUM KİTAPLAR LİSTESİ:
1. Bir Ömür Nasıl Yaşanır - İlber Ortaylı
2. Hiçbir Şey İmkânsız Değildir, İmkânsızlığın İçinde Bile Bir İmkân Vardır - Audrey Hepburn
3. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu - Stefan Zweig
4. Bir Dinozorun Anıları - Mina Urgan
5. Mesleğim Yazarlık - Haruki Murakami
6. Yüzyılın Aşkı - Yeşim Özsoy
7. Ermişin Bahçesi - Halil Cibran
8. Ermiş - Halil Cibran
9. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali
10. Ustalıkla Pişer Hayat - Bedri Usta
11. 21. Yüzyıl İçin 21 Ders - Yuval Noah Harari
12. Yeşil Mürekkep - Bir Sabahattin Ali Romanı - Osman Balcıgil
Acı gerçekliği suratımıza vuran tarihçi yazar Yuval Noah Harari'nin ‘21. Yüzyıl İçin 21 Ders’ adlı kitabının etkisinden hala kurtulmuş değilim. Bu kitap, günümüz keşmekeşliğini temiz bir dille kaleme alan yazarın, Sapiens ve Homo Deus'tan sonraki üçüncü kitabıdır. Bu kadar basit ve net bir dille anlatılmış insanlığın temel sorunlarını yazmak kolay değil. Acilen çözüm bulunması gereken insanlığın üç temel sorunu üzerinde durmuş;
1. Ekolojik tehlikeler
2. Nükleer tehlikeler
3. Teknolojik sıçrama
Siyasetçileri ve akademisyenleri aşırı derecede rahatsız eden görkemli ve kapsamlı cümlelerden, zevk alan üslubu ile özgürlük, eşitlik, medeniyet, din, adalet ve milliyetçilik gibi insanlığın nereye çekersen oraya gidebilecek kavramlarını epey derinlikli ele alıyor. Özellikle din konusunu çok detaylı inceliyor ve saptamaları ile şaşırtıyor.
“İnsanlar Tanrı’dan bahsederken çoğunlukla kendilerini küçük görüp tevazu sergiliyor ama sonra da Tanrı’nın adını kullanarak kendi kardeşlerine üstünlük taslıyor.” sözü genel bakış açısını tarif ediyor.
İlk kitabı olan “Sapiens”, biz insanların çok mantıklı olduğumuz için değil, 70 bin yıl kadar önce, doğru olmadığını bildiğimiz halde, hikâyelere inanma yeteneğini geliştirdiğimiz bir dönemi ele alır. Hikâye olarak işaret ettikleri; din, siyasi ve ekonomik çalışmalar ve organizasyonlar hakkındadır.
İkinci kitabı "Homo Deus", yapay zekâ ve diğer teknolojilerin hayatlarımızı neredeyse herkesin fark ettiğinden çok daha fazla ve çok daha hızlı bir şekilde dönüştürmek üzere olduğudur.
“21. Yüzyıl İçin 21 Ders ”kitabında, Türkiye örneklerine, devlet adamlarımızın isimlerine bolca rastlayabilirsiniz. Benim etkilendiğim bölüm: “Birmingham, İstanbul, St Petersburg ve Mumbai'deki çoğu insan, yapay zekânın yükselişinin ve yaşamları üzerindeki olumsuz etkisinin sadece belli belirsiz farkında. Bununla birlikte, teknolojik devrimlerin önümüzdeki birkaç on yıl içinde ivme kazanacağı ve insanlığı şimdiye kadar karşılaştığımız en zorlu denemelerle karşı karşıya bırakacağı şüphesizdir.”
Milliyetçiliği olası bir sorun olarak görse de, oyunu çoktan kaybettiğimizi de düşünüyor: “Hepimiz tek bir küresel medeniyetin üyeleriyiz… İnsanların hâlâ farklı dinleri ve ulusal kimlikleri var. Ama pratik meselelere gelince – bir devlet, ekonomi, hastane veya silah nasıl üretilir – neredeyse hepimiz aynı medeniyete mensubuz.” Bu iddiayı, şu anda her biri benzer bayraklara ve milli marşlara sahip ülkeler tarafından düzenlenen Olimpiyat Oyunları’nın, orta çağda asla olamayacağına işaret ederek destekliyor. “İnsanların delegasyonları altın madalya kazandığında ve bayrakları çekildiğinde hissettikleri tüm ulusal gurura rağmen, insanlığın böyle bir etkinliği organize etme yeteneğine sahip olmasından gurur duymalıyız.”
Hayatın anlamını ele aldığı bölüm bana çok dokunaklı geldi. Çünkü kaleme aldığı her cümle günümüzde yaşadığımız toplumsal yozlaşmanın birer ipucu. “Artık bilgiyi aramayı bile unuttuk, Google'lıyoruz. Ve cevaplar için Google'a gitgide daha çok bel bağladığımızdan kendi kendimize bilgi edinme yetimiz azalıyor. "Hakikat" şimdiden, Google aramalarında en üstte çıkan sonuçlarla belirleniyor.” derken bile acizliğimiz aşikâr. Genç Twitter kadar hayata meydan okuyoruz, orta yaşlı Facebook kadar hayata direniyoruz, şov dünyası Instagram kadar dinamik bir hayatımız var. Eğer sosyal medyada hesabın yoksa şaibeli bir hal söz konusu…
Yuval Noah Harari diyor ki: “Eğer adınız ve soyadınız önündeki mevkiinizi ve sosyal durumunuzu bildiren ibareyi kaldırırsanız elinizde ne kalıyor? Sadece SİZ olarak bu dünyaya ne kattınız ve arkanızda ne bırakıyorsunuz? O mevkiden kalktığınız zaman toplum sizin için ne diyecek? Bir yerin başkanı, bir yerin müdürü, mimar, mühendis, avukat, doktor, danışman, koordinatör yani aklınıza ne geliyorsa, adınızın önünde ne varsa kaldırın, geriye gerçekten sizden ne kalıyor bu önemli.”
SONSÖZ:
Adınızın önündeki tüm takıları kaldırın, geriye ne kaldı?