Endişeliyiz (3)
Ülkemizin emek ve meslek örgütleri DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin, son bir aydır Doğu ve Güneydoğu’da yaşananlara ilişkin ortak değerlendirmesini paylaşmayı sürdürüyorum.
Akan kanı ve gözyaşlarını durdurmanın tek çaresini ‘’halklara karşı açılan bu savaşın durdurulması’’ olarak tanımlayan bu örgütlerimiz, bu çağrıya AKP hükümetinin olumlu karşılık vereceğini beklemediklerini de vurguluyor.
Evet, AKP hükümeti olumlu yanıt vermeyecektir. Çünkü, SAVAŞ İSTİYOR!
Bu çağrıya karşılık vermesi gerekenler, iktidarın, sermayenin, ırkçı milliyetçilerin çıkar sağladığı bu savaşa evlatlarını feda etmek zorunda bırakılacak olanlardır.
Bu topraklarda kimsenin ölmesini istemiyorsak, bizler de bu emek-meslek örgütleri gibi BARIŞIN TARAFINDA olmalıyız. Çünkü, ortak görevimiz, insanlarımızın öldürülmesine seyirci kalmak değil, insanları yaşatmaktır!
Biliyoruz ki;
Bu iktidarın demokrasiye tahammülü yok.
Yok ederek, yok sayarak, kırarak, ezerek, dökerek sorunları bitirmek, muhalefeti sindirmek istemektedir.
Oysa çözüm, evrensel bir hak olan insan haklarının tanınması ve temel sorunlarda demokratik çözüm için acil adımlar atılmasıdır.
Çözüm, herkesin diline, kültürüne, doğasına özgürce sahip olmasıdır.
Kısaca çözüm, Türkiye’nin gerçek bir demokrasiye kavuşmasıdır.
Umudun, insanı insan yapan gücün ne olduğunu herkes iyi bilir. Umutsuzluk aşılanıyor olsa da, insanlık, bir gün umudun bilinmeyen gücünü ortaya çıkaracaktır. İnsanlık, adaletsizlikleri kökünden söküp atacaktır. Açlıktan, yoksulluktan, aşağılanmaktan kurtulacaktır.
O güne ulaşmak için, her koşulda birlikte olmak, birlikte mücadele etmek gerekli. Birlikte yaşama umudunu yok etmeye çalışanlara inat, ortak geleceği yeniden kurmak için daha da kenetlenilmeli. Son kişi kalana kadar barış ve demokrasi mücadelesinden vazgeçilmemeli.
Gün, yaşananları seyretme günü değil, “içeride ve dışarıda savaş!”çığlıkları atanlara karşı yüksek sesle ve cesaretle ‘’yaşasın halkların kardeşliği’’diye haykırma günüdür.
Ve, yine o emek-meslek örgütlerinin BARIŞ için yaptıkları tanımlamalarla bitirelim.
Bugün “barış” demek, savaş çığırtkanlarının politikalarına engel olmak demektir!
Bugün “barış” demek, iktidarlarını ve zenginliklerini korumak isteyenlerin çocukları, kadınları, gençleri, yoksulları savaş ateşine sürüklemesine karşı çıkmak demektir!
Bugün “barış” demek, işsizliğe, açlığa, sermaye köleliğine “hayır” demektir!
Bugün “barış” demek, yolsuzluklara, adaletsizliklere, hukuksuzluklara isyan etmek demektir!
Barış, eşit ve özgür bir ülkede yaşamak 40-50 yıl önce de talebimizdi. Aynı talepler bugün için de geçerli ve daha fazla yakıcı ihtiyaç.
Dünyayı ve ülkemizi kan gölüne çeviren gerici, ırkçı, faşist anlayışları bertaraf etmek için her zamankinden daha çok ortak mücadeleye ihtiyaç var. O yüzden, emperyal görüşün ‘’ayrıştırarak güçsüzleştirelim, sonrası kolay’’ stratejisine boyun eğmeden ‘’kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz’’ şiarını hayata geçirip, başka bir dünya kuracak adımları sıklaştırmamız gerekiyor.
Endişe içinde yaşamamak için…