ANADOLUYUM BEN

ANADOLUYUM BEN

  

 

 Türkiye’nin tehlikeli bir çatışma ve savaş ortamına doğru ilerlediği bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönemde barıştan, eşitlikten ve demokrasiden yana tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte “Savaşa inat, barış hemen şimdi” talebimizi yükseltmeliyiz. İnsanların kimliğinin, dilinin, dininin, mezhebinin, siyasi görüşünün hiçbir öneminin olmaması ve dünyada insanlığın kültürel evriminin geldiği yerin burası olması gerekir. Ama 21. yy da Türkiye’de böyle olmuyor. Çok kötü ve çok yönlü cepheleşme ve çatışma ortamı mevcut, akıllar tutulmuş, vicdanlar kararmış durumda. Bu da çok acı.

    Neden böyle oluyor peki? Niye şiddeti, karşıtlıkları, düşmanlıkları ve insanların birbirlerini yok saymalarını egemenler istiyorlar? Çünkü biliyorlar ki işçiler, emekçiler, ezilenler olanları tartışma, değerlendirme, anlama ve iletişime geçme şansına sahip olurlarsa; sömürü, savaş, şiddet, baskı, yok saymadan oluşan politikaların neden kaynaklandığını anlama şansına sahip olacaklardır. İşte o zaman; eşitlik, barış, demokrasi ve özgürlük taleplerini sahiplenebilmeleriyle şiddet ve savaş politikaları sona erecektir.

 

   Bu yaşadığımız Türkiye’de, zamanda hiç kolay değil. Türkiye kendi orta çağını yaşıyor. Korkutucu, ürpertici bir kabus yaşıyoruz. Bilimi, aklı, aydınlığı savunanların vebalı görüldüğü, kitaplarının yasaklandığı, kendilerinin hapse atıldığı, üniversitelerin medreselere döndüğü, doktorlardan değil hurafeler ile hocalardan medet umulduğu bir dönemdeyiz. Bu karanlık dönemde aynı zamanda kamusal alana ait  her şey piyasalaşıyor, açlık, işsizlik, çöple beslenenler, dilenciler, fahişeler, sokakların artık görünen yüzü. İnsanlar çılgınca birbirlerini öldürüyorlar. Ortak yarattığımız bütün değerler ve kültür yok oluyor. Hırsızlar, kapkaç çeteleri, tecavüzcüler, adam kayırmacılık, yağma ile mal mülk edinenlerin oluşturduğu bir kültür ve dönemden geçiyoruz. Aklı, bilimi, felsefeyi, mantığı öne sürenler aynen ortaçağ mahkemelerinde yargılandığı gibi yargılanıyorlar. Galileo, Buruno mezarlarından kalksalar bu durumu hiç yadırgamazlar. Tavırları aynı mı olur bilinmez. Bu karanlık dönem aynı orta çağ vebası gibi her yere yayılıyor. Bunu önlemeliyiz. Bunun üstüne bütün büyük insanlığın birikimiyle ortaya çıkmalıyız. Her türlü etnik, dinsel, mezhepsel boğazlaşmadan uzak durmalıyız. Coğrafyamızda yeni din savaşlarının ve etnik savaşların parçası olmamalıyız. Büyük insanlık bunları ortaçağ karanlığını yenerek aştı. Bu savaşların arkasında emperyalist savaşlar ve paylaşımların olduğunu biliyoruz. Aydınlık günler bu karanlık günleri getiren emperyalizme yönelik savaşın adı aslında. İsyanın adı aslında. Ortaçağ karanlığını, aydınlıkla, insanlığımızla, vicdanımızla, yeneceğiz. Türkiye ilk çağdan bu yana bütün büyük medeniyetlerin yarattığı ve miras olarak bıraktığı bir kültür ve insanlık birikimine sahip bir ülkedir. Türkiye Nazım Hikmetlerin, Yaşar Kemallerin, Aziz Nesinlerin, Mevlanaların, Yunus Emrelerin, Pir Sultanların ülkesidir.  Orta çağ karanlığını isteyenler kaybedecek, aydınlık güzel günler kazanacak!

Bu yazı toplam 213 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi