Dışarda Serbest Gezene Hapiste Yatan Hor Gelir
Yargılanmaya başladığı gün açılmıştı boşanma davası. ‘’Eşi ben güçlü biri değilim. Yapamam’’ demiş ve gitmiş. Bir trenin gidişi gibi... Bir otobüsün… Mutfakta ki ekmeğin bittiği gibi bitmiş. Şekerin, tuzun bittiği gibi…
Gördükçe hüzünlü yüzünü düşündüm durdum halini. Acaba onun için en acısı hangisiydi? Uzun yıllar herkesten ve her şeyden uzak bir hücrede yaşamaya devam etmek mi? Ya da herkesten ve her şeyden uzak yaşayacağı için eşinin onu terk etmesi mi? Bilemedik hiç. Soramadık da… Dilimiz cesaret edip varamadı yanına. Bu konuyla ilgili ne bir soru, ne bir ima… Biz sustuk. O da anlatmadı. Ama konuştuğu birileri mutlaka olmalıydı. İnsan bu yarayı kendine nasıl saklardı? İçine nasıl atardı? Nasıl bakardı hala gökyüzüne tebessüm ederek?
Mahpusa girdiği dördüncü ayı, geldi eline boşanma kararı. Bir mektup bir insanı kaç yerinden kanatırsa öyle kanattı. Ne bir ağaç dibinde, ne bir çay eşliğinde… Bulunduğu yerde açtı okudu mahkeme kararını. Katladı koydu cebine. Kâğıt kesiği sızlatırmış. Sanırım çok sızlattı. Sigara istedi. Oysa yıllar evvel ‘’bıraktım’’ demişti içmeyi. Böyle anladık gelen mektubun içinde neler yazılmış olabileceğini.
Öyle suskun, öyle durgun, öyle yavaş geçti günler. Yatırdı gövdesini derin bir kimsesizliğe. Belki önünde tahliyesinden de uzun bir çaresizlikle, pek konuşmadı kimseyle.
Sonbaharı severdi bir de yağmurlu günleri. Herkesin içeriye kapandığı öyle günlerde bir başına adımlardı bahçeyi. Hissediyordum. Derin bir çatışmanın içindeydi yüreği. Uzun süren bir çatışmanın içinde… Yemedi pek, gülmedi hiç. Konuşmadı çok. Uyuyamadı geceleri. Belli ki en büyük savaşını veriyordu tutsak edilmiş kalbi.
Aylar sonra il kez çıktı voltaya... Şakalaştı. Top oynadı hatta. Bir yıla yakın biriktirdiği ve cevap vermediği mektupları döktü masaya. Yakacak sandık. Yakmadı. Başladı hepsine cevap yazmaya. Anladık ki ilk adımını atmıştı yaşama geri dönmeye dair. Yenildi mi gövdesini yatırdığı o savaşta? Yoksa zafer şarkılarıyla mı geçti? bilemiyoruz. Merakıma dayanamadım sordum ona. Baktı etrafa. Kalktı ayağa. Sabahattin Ali’nin cezaevinde yazdığı şiiri okudu bana.
Ey gönül, kuşa benzerdin, / Kafesler sana dar gelir; / Bir yerde durmaz gezerdin, / Hapislik sana zor gelir.
*
Ey gönül, acayip huyun, / Boğazından geçmez tayın, / Acır testindeki suyun; / Aklına nazlı yar gelir.
*
Gözlerin uzağa bakar, / Kimden ne beklediğin var? / Yar semtinden gelen rüzgâr / 'Seni unuttu! ' der gelir.
*
Bakmazsa senin yüzüne / Çok görme elin kızına; / Dışarda serbest gezene / Hapiste yatan hor gelir.
*
Ayağında gezen itler, / Başının üstünden atlar; / Hapise düşen yiğitler / Yâri dışarda kor gelir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.