Demokratik tavır…
Yaşamsal motiflerle kümeleşerek “halk” düzeyine gelmiş bir topluluk, bulunduğu toprakta; siyasal, sosyal ve ekonomik güvenceli koşullar sağlamak üzere kendi yönetim kültürünü, yani devleti yaratır. Yine halk, ortak bilinçle kurduğu devleti; özgür ve adil ortamlarda demokratik olgunluğa eriştirmeyi amaç sayar. Yoksa; kendi kurduğu devlet işleyişinin, ezilen yaman bir tutsağı olmaktan kurtulamaz.
İnsanlık, sosyal evrim içinde kuram ve kurallar geliştirerek, yönetsel bütünlüğe gerek duymuştur. Böylece de tarihsel ve coğrafi bir derinlikte; sınır,amaç, kültür, söylem, tasa ve kıvanç birliği içinde ulusal devlet çatıları oluşturulmuştur. Bu esasa göre devlet; “halk kurumsallığıdır”.
Devlet,“halkçı” olduğu oranda saygındır.Baskılarla özgürlükleri budayan, ilerici ve toplumcu ölçütlere dayanmayan,zümreci devlet yönetimlerinden yakınılır.Bu türde,“kamu yararı” ideali yoktur.
Devlet için en kötü durum, halkına karşı cebir ve şiddeti yönetsel araç gören konumdur.Otoriter anlayışa göre böylesi bir tutum; “güçlülüktür”.Çünkü hiyerarşik despotizm; feodal, şoven, teokratik ve vahşi kapitalist dayanaklara yaslanır. Söz konusu payandayı, halk aleyhine seferber eden totaliter erk ise ancak sertlikle ve belirli süre ayakta kalabilir.Ama tarih;akıl, bilim ve hukuk dışı eylemlerle; boş, temelsiz ve fantastik uygulamalara başvuran keyfiliklerin, umarsızlıklarını çok kaydetmiştir.
Türkiye’de halkın kurumlaştırdığı ulusal Meclis önderliğinde antiemperyalist mücadele başarıya ulaşmıştır. Aynı halkın,egemenliği ele alarak kurduğu Cumhuriyet’in tarihsel saygınlığı;korkutucu baskıları yeğlememesidir.Atatürk devriminin her bölümü, mutlaka halk katmanlarına danışılarak gerçekleştirilmiştir
“Hukuk” kavramı “hak” sözcüğünden gelmektedir. Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasallığı kapsamaktadır. Hukuksal işleyiş, kamusal düzenleme içerdiği için; nesnel kıstaslar taşımalıdır. Temel nirengi de yargısal safhayı; tanıt, kanıt ve doğru bulgular ışığında “duyarlı terazi” “ölçütüyle değerlendirerek“adil" kararlara bağlama zorunluluğudur.
Devlet kurumunun saygınlığı, inanılır bir adalet işleyişidir. Korkutucu yönetsel baskılardan uzaklık ve kamu yararı da devlet yönetiminde kesin ilkeler olmalıdır.Demokrasi açılımı da esasında işte budur.
Korku; gerek bireysel ve gerekse de toplumsal boyutlarda olsun, insanlığın yaşamak istemediği olgudur. Korkuyu yaratan öğe, ister ruhsal veya isterse de fiziksel işlev taşısın; tedirginlik, güvensizlik ve mutsuzluk kaynağıdır. Olası felâketler, hep korkularla beklenir.
Saygın devlet, dışta; ulusal onuru “tam bağımsız” çizgide tutan, içte de; yaşamsal sorunları halktan yana çözen, demokratik hak ve özgürlüklere hukuksal yollar açan devlettir.Ama halkları sindirilmiş devletler, tarihte hangi onurlara erişmiş ve ne denli övgüler almışlardır?
Türkiye´deki son gelişmeleri böylesi bir hukuksal perspektif çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir.