ÇIĞLIK
Kendimi severim. Hileden, yalandan, ikiyüzlülükten uzak, zeki bir insandır.
Aynı havuzda yüzdüğümüz halde söylediğim her söze karşı çıkar, her davranışımı yanlış bulur, karşıt davranışlar sergiler onu anlamak çok zordur.
Alıngan, az öteye git deseniz hemen alınır. Her sözün altında mutlaka başka başka anlamlar bulur. Böyle insanlarla yaşamak zordur ama imkansız değildir. Herkesi olduğu gibi kabul etmemiz gerekir öteki türlü yaşanmaz.
Toplumda böyle içine kapalı, öfkeli, agresif insanlar var. Ona bir gün ne yaptım biliyor musunuz? Yazdığım gazetede onu anlattım yazıyı okurken davranışlarını izledim. Gerçekten o anki yüzünü görmeye değerdi.
Onu kendi kendisiyle karşılaştırdım. Aynada kendini görmüş oldu, gerçekliğini gördü ve sonunda hastalıklarını gördü.
Bir süre psikolojik tedavi gördü. Şimdi çok iyi, beni de dostlarım tedavi ettirdi. Dostların birbirlerine böyle bir görevi vardır. İnsan olmakta bunu gerektirir. Her toplum gibi Türk toplumu da sosyal, siyasal ve kültürel olarak farklı farklı kesimlerden oluşmaktadır.
Bu kesimler birbirlerine her anlamda dayanışma göstermesi gerekir. İnsanların birbirlerini anlaması gerekir. Öteki türlü yaşanmaz. Benim dostumu anlamam bi başkalarının da beni anlaması gerekir.
Toplumsal zafiyetlerimizden biride bu eksikliktir, en azından dostumun bana olan karşıtlığını anlamış oldum. Hepimiz kusurluyuz, insanlar kendilerini zaman içinde onararak yaşıyorlar.
Bu anlamda eğitim çok önemli birde doğuştan olan içgüdülerimiz var. Bu tür içgüdülerimizi duygularımızı da eğitim sayesinde olumlu hale getiriyoruz. İtiraf edeyim insan bir saniyenin bir saatin ve insanların değerini hastalıklarında anlıyor.
Psikolojimin çok kötü olduğu dönemdi. Doktorum sakin bir yere gidip dinlenmemi söylemişti. Ardahan’daki köyüme gittim. ‘’Denize düşen yılana sarılır’’ derler ya, gittiğimin daha ikinci günü pişman oldum. Köyde kimse yok, hepsi birkaç yaşlı, içimde yanardağın lavları denizin deli dalgaları gibi kabaran duygular vardı. İçsel yalnızlığımın mapushanesinde yırtıcı bir hayvan gibi kendimi yedim.
Hep kapı açılacak birisi gelecek diye bekliyordum. Üçüncü gün sabrım tamamen kontrolden çıktı, insanlara ihtiyacım vardı ve yalnızlık beni boğuyordu. Şehirde kaçındığım insanlar gözüm de büyümeye başladı.
Hani ‘’insan insanın kurdudur’’ derler ya bu söz hem doğru hem de yanlış, panik ataklarım arka arkaya gelip gidiyordu. Mutlaka bir insan bulmalıydım gecenin bir saatinde kalktım bir köylüme gittim. İnanın onu görür görmez rahatladım. Bana köyümüzün geçmişini anlattı, çay içtik sohbet ettik. Bir insanın değerini o zaman çok daha iyi anladım. Nefes alıp vermek gibi bir şey. Toplumumuzun, insanımızın değerini bilelim, kavga etmenin yerine barışı, kardeşliği, özgürlüğü koyalım. Bu güzellikler hazır elimizdeyken kaçırmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.