Dilek ALP

Dilek ALP

ATATÜRK

ATATÜRK

Bir ulusun hayatında bu kadar kısa sürede bu denli kökten değişiklik çok nadir gerçekleşir. Bu olağanüstü işleri yapan Mustafa Kemal Atatürk, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla en büyük lider niteliğine hak kazanmıştır. Ve bundan dolayı Türkiye övünmelidir.

E.Venizelos, Yunanistan Başbakanı, 1933

**

Türkiye Cumhuriyeti adına resmi bir çalışmada Şili’de, Santiago Belediye Başkanı Pablo Zalaquett Said (2009) ve dönemin Kültür Bakanı Paulina Urrutia’dan Atatürk hakkında duyduğum övgü dolu cümleler, göğsümü kabartmış, Türk adının dünyanın bittiği bu coğrafyada nasıl güzel yer bulduğunu görmüştüm. Türk olmak, hele de ülkenden bu kadar uzakta iken, bu kadar değerli kılınıyorsa omuzlarımın nasıl kabardığını siz düşünün.

Atatürk’ün bu ülkede nasıl değer gördüğünü ve herkesin örnek alması için, başkent Santiago’nun en saygın bölgesinin merkezinde Atatürk Anıt Rölyef Yazıtı’nın konulduğunu öğrendiğim an, bu anıtı ziyaret etmek ilk görevim olmuştu.

Verilen adrese heyecan içinde gidip anıtı gördüğüm anı unutamıyorum. Tam karşısına oturdum ve insanları seyrettim uzun uzun. Santiago’ya gelen tüm turistler Atatürk rölyefinin önünde resim çektiriyor, sıraya giriyorlardı. Konuşmaları dinledim, heyecanlarını izledim. Türk turistlerin göz pınarlarından akan damlaları yüzümde hissettim.

3,5 x 2 metre ebadında özel bir taşla kaplanmış duvarın üzerinde Atatürk’ün rölyefi, yanında büyük bir Ayyıldız ve altında bakır harflerle güzelleştirilmiş bir yazıttan bahsediyorum. Duvarın arkasındaki şahane yeşil alan, ana caddeden geçen herkesin dikkatini çekecek kadar etkileyici idi.

Şili’nin başkenti Santiago’da, Apoguinda Caddesi Novigod Park’da 1992 yılında yapılmış olan rölyefte, Atatürk’ün portresi ve altında aşağıdaki yazının İspanyolcası vardı:

“TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU, ÜLKESİNİN FEDAKÂR VE SADIK HİZMETKÂRI, BENZERİ OLMAYAN, İNSANLIK İDEALİNİN CANLI ÖRNEĞİ. BÜTÜN HAYATINI TÜRK MİLLETİNE ADAMIŞ, MİLLETİNE KENDİ RUHUNU,  VERMİŞTİR. HATIRASI VE FİKİRLERİ, MİLLETİNİN RUHUNU ATEŞLİ TUTAN, SÖNMEZ BİR MEŞ'ALE OLARAK YAŞAMAKTADIR.”

Cumhurbaşkanlığı yetkililerinin, “Atatürk bizim örnek aldığımız bir lider. Atatürk’ten başka hiç bir devlet adamının heykeli bulunmuyor bu ülkede” açıklamasını gururla, babasının gücünü tüm dünyaya gösteren çocuk edasıyla dinledim... Sırtımı kime dayadığım belli değil mi bakışı fırlattım etrafımdakilere. O an göz pınarlarımdan boşalan yaşların nedenini hiç bir zaman anlayamayacaklar belki de… Şili Deniz Kuvvetleri’nin üst rütbeli bir subayının bana "Rica etsem bana İspanyolca NUTUK gönderebilir misin?" demesi ve Kültür Bakanlığı’ndan meslektaşım Rodrigo Alejandro M.Gonzàlez'in Dolmabahçe Sarayı’nı ziyareti esnasında, Atamın gözlerini hayata yumduğu yatağın başında bir süre yalnız kalmak istemesi, kendi dininde dua okurken gözlerinden kontrolsüz akan yaşları gördüğüm anı hiç bir zaman anlayamayacağım gibi...

Şuan içinde bulunduğumuz ortam, ruhunu kaybetmiş, sektöre dayalı bir ortam haline dönmüştür; bu da 20 yıldır söylediğim gibi “toplumsal bir şizofreni” üretmiştir. Böyle bir toplum yapısından sağlıklı bir yönetim çıkması mümkün değildir. Yöneticiler işin ehli olmadığı takdirde önce ahlâk, sonra kimlik, yani kaderde, tasada, kıvançta olması gereken birlik ruhu büyük yara alır. Oysa toplumu ve sonuçta devleti güçlü yapan, sadece o ruhtur! Bize o ruhu kazandıran ise Atatürk’tür.

Kazakların büyük düşünürü Muhtar Şahanov, bu sebeple yıllar önce “Atatürk, bütün Türk varlığının, bütün Türk halklarının bağrına basması gereken ve her millete nasip olmayan Tanrı vergisi bir ruhtur. Biz Türk halkları olarak onun izinden gidersek, onun bizi görmek istediği yere ulaşabiliriz. Tarihin her döneminde büyük şahsiyetler gelir ama onlara büyüklüğü veren kendi milletinin ruhudur. Kendi ruhunu temsil eden böyle ruhlara gereken saygı gösterilmezse, bu o millete saygısızlıktır. Saygıyı kendi halkı göstermez veya saygısızlığa izin verirse, bu kendine saygısızlık demektir ve milleti alçaltır. Türk halkına kendi öz oğluna gösterdiği saygı nispetinde saygı duyulur. Bu yüzden Atatürk ruhuna uymayan işleri onun namına yapanlar sadece Atatürk’ü değil Türk Milleti’ni küçültmüş olur. Oysa Türk halkını takdir etmek gerekir ki onun içinden böyle bir ruh çıkmıştır. Bu ruhu kaybetmeyin!” demişti. Tekrar tekrar bu sözü hatırlatmak boynumun borcu olsun…

Atatürk 1881'de doğdu ve bedeni 1938'de öldü. Bu büyük adam sadece 57 yıl yaşadı. Ama en büyük eseri bugün 101 yaşını aldı.

Bugün size, Atatürk’e dair bölgemizde geçen, sevdiğim bir bilgiyi aktarmak isterim. Sizi; 16-17 Ocak 1923'e, Atatürk'ün İzmit basın ve halk toplantılarında dikkatimi çeken bir yönüne götüreceğim. Tarihçi yazar Sinan Meydan’ın notlarından faydalandım bu bilgiler için. Halkın ayağına giderek halkın dertlerini dinleyen; gazetecilerin, yöneticilerin, esnafın, din adamlarının, kısaca herkesin hiç korkmadan ve çekinmeden özgürce soru sorabildiği bir liderle; Mustafa Kemal Atatürk’ün bir davranışı ile tanıştıracağım.

16/17 Ocak 1923'te İzmit'te gazeteciler ve halkla bir basın toplantısı yaptı. Bu, Atatürk'ün ilk basın toplantısıydı. Bu toplantıda ki soru ve cevapları başka bir yazıda aktaracağım ilerleyen zamanlarda ama hoşuma giden bazı bölümler var, özellikle bugünün sabırsız ve samimiyetsiz yöneticilerinin dikkate alması gerektiğini düşündüğüm. Topluma liderlik etmek bir meziyettir, örnek olmaktır, ağzından çıkanı duymaktır, duyarlı ve samimi olmaktır. Her şeyden öte yüksek ahlaka sahip davranmaktır. Milyonları aynı saygın ruhla bir asır sonra bile sarabilmektir.

Halka açık bu toplantıda, her isteyen Atatürk'e soru sorabiliyordu. Atatürk “Bu nasıl soru?” diye hiç kimseyi azarlamadı, geçiştirmedi, lafı dolandırmadı. Atatürk'le tartışan gazeteciler, yöneticiler bile oldu o gün. Örneğin, İzmit basın toplantısında “gayrimüslimler de milletvekili olabilir” diyen Atatürk'e, gazeteci Falih Rıfkı (Atay), “Asker de olmasınlar, mebus da olmasınlar” diye karşı çıkmıştı. Bunun üzerine Atatürk, “Hayır, asker de olabilirler, mebus da olabilirler” diye cevap vermişti. (İnan, age, s. 78).

Atatürk, bazı zamanlarda soru soran çıkmayınca heyecanla şunları söylemişti: “Size hesap vermeye mecburum. Bana ne isterseniz sormalısınız. Bizde bu geleneksel bir kusurdur. Birçok kötü şeyler biliriz, işitiriz, fakat onları bilen ve gerçeklerini bize öğretecek olanlara rast gelince acaba soralım mı diye tereddüt eder çekiniriz. Sormak hakkınızdır. Sorularınıza cevap vermek, sorunlarınızı çözmek de bizim vazifemizdir.” Bunun üzerine halkın arasından birçok kişi Atatürk'e istediği sorular sorar, Atatürk, önce tüm soruları not alır, sonra da tek tek cevaplandırır. (Arı İnan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün İzmit Konuşmaları s. 8).

Atatürk; İzmit Sineması’ndaki basın toplantısında halka, önceden bir konuşma hazırlamadığını, amacının halkla “doğrudan doğruya kardeşçe, arkadaşça, halkça fikir alışverişinde bulunmak” olduğunu söyleyerek şöyle der: “Sizden ricam, bugünkü hal ve şartlara göre kalbinizden, fikrinizden neler geçiyor? Memleket hakkında neleri öğrenmek istiyorsunuz? Siz bana istediğiniz şeyleri soracaksınız ve ben de size bildiğimi söyleyeceğim ve ancak bu şekilde samimi bir hasbihal yapmış oluruz. Şimdi yerime oturacağım ve soruları dinleyeceğim.” (İnan, age, s. 90,91).
Atatürk, açık kalpli ve açık sözlü bir şekilde gazetecilerin ve halkın sorularına cevap verdi. Halka sadece gerçeği söylüyor, abartmıyor, halkı aldatmıyordu, çünkü kendisi de kimseye aldanmamıştı.

Atatürk, milleti için yaşayan bir liderdi. Onun için millet işleri her şeyden önemliydi. Öyle ki 15 Ocak'ta annesinin ölüm haberini almasına rağmen İzmit programını değiştirmedi.  Mahmut Soydan'ın ifadesiyle “Gazi çok üzüldü. Gözlerinden yaş durmadı. Belli ki içi kan ağlıyordu…” Ama “Vatan vazifesinin yanında hiçbir hissin, hiçbir mülahazanın hükmü yoktur” dedi. (İnan, age, s. 8,9).

Diyeceğim; Atatürk’ü anlamaya çalışın, gözlerinizi kapatın onun yaşadığı yıllarda kendinizi onun yerine koyun, yaşınızı ve aynı yaşlarda onun neleri başardığını ve sorumluluklarını ve yalnızlığını, kendini bu topraklara adanmışlığını düşünün, hayatınız boyunca sizin başarılarınızı, bu topraklara ve insanlara katkılarınızı düşünün sonra… Dünyaya parmak ısırtan tüm değişimin nedenlerini düşünün. Hakkında araştırma yapın. Olumsuz düşünebilirsiniz, o zaman neden olduğunu sorgulayın. Tüm dünyanın “en iyisi” dediği yüce bir kişiliği şans eseri bu coğrafyada misafir ettik. Bize bahşedilmiş bu şansı kabul edin ve nesillerinize gururla tanıtın. Kulağınıza çalınan düzmece bilgilerle bir devi kalbinizde karartmayın, bayraklarınızı asın, bayramımızı kutlayın, minnettarlığınızı dile getirmekten çekinmeyin. 

A T A T Ü R K demekten korkmayın, düşmanlarının dahi saygıyla önünde eğildiği bir lider geçti bu topraklardan bunun keyfine varın, omuzlarınızı dikleştirin, haklı gururu yaşayın. Bayramımız kutlu olsun…

Bu yazı toplam 14152 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi