Yasakla büyüyen çocuklar yasağı yönetim biçimi sanıyorlar
Haber sitemizde de yer verdiğimiz; Sanat Meclisi’nin her ay açıkladığı sanatta hak ihlalleri raporunun ağustos ayı verileri 10 maddeden oluştu. 9’unda konser yasakları yer alıyordu.
Dünkü yorumumda günümüzde yerleşik Siyasal İslamcı vahşi kapitalizmin temelinin 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle atıldığını; bir toplum mühendisliği çalışması sonrası sistemin önce yerine oturup ardından varlığını sürdürdüğünü izah etmeye çalışmıştım.
Bir örnekle pekiştirmek gerekirse:
1989 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanan SHP (CHP) malum İSKİ skandalı ile sarsılmış, bu tür ahlaksızlıklara karşı duyarlı yurdum insanı faturayı önce Büyükşehir’de, ardından genel seçimde kesmiş, CHP’yi Meclis dışında bırakmıştı. Darbenin 9’ncu yılı idi. Toplum mühendisliği sürüyordu ancak hedeflenen kıvama gelmemişti.
2013 yılında da malum 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet vakaları yaşandı. Ama sistem varlığını sürdürdü. Çünkü toplum mühendisliği çalışması, toplumun çok büyük kısmında tutmuş idi: Ahlak hak getire, haydi Allah rast getire!
Toplum mühendisliği çalışması kapsamında ahlaki erozyonla birlikte düşünmeyen, üretmeyen, verilenle yetinilen bir toplum hedeflendi. AKP iktidarında kültür sanata yönelik baskı ve uygulamalar, 12 Eylül sürecinden farksızdı.
Dünkü yorumun devamı niteliğindeki bu yorumda, yorumun ana konusuna dönecek olursak Gebze EYT Derneği yöneticileri Özgür Kotan, Ramazan Töngel ve Selçuk Süzen’in asgari ücretin altındaki emekli maaşı ve asgari ücret adaletsizliğini protesto edecekleri Ankara yürüyüşü; Kaymakamlık ve Valilik tarafından, yasaklandı.
Bir diğer yasak ise 16 Eylül Pazar günü Gölcük’te Gölcükspor – Gebzespor arasında oynanan Türkiye Kupası ön eleme maçında, Gebzespor taraftarı için oldu. Yasağın gerekçeleri malum. Taraftarlar arası olası kavga dövüş vesaire. Ancak bu toplumu bu hale getirende toplum mühendisliğinin bizzat kendisi olmadı mı? Spor müsabakalarını “savaş”, rakibi “düşman” görüp küfürü “hak ettiler” diye savunan bir toplumun oluşmasına biz sebep olmadık.
“Türkiye Yüzyılı” diye tanımlanan, pazarlanıp önüne sürülen buysa vay halimize. 1980’de temeli atılan bu sistem ve düzenin 1980’den zerre farkının olmadığı Sayın Vali’nin ilimizde, diğer mevkidaşlarının ülkemizin diğer illerinde, ilçelerinde uyguladığı yasaklarla aşikârdır.
Ben iki gün süren bu yorumda dönemimiz Vali ve bürokratlarının devlet adamlığı ve yöneticiliği vasfından çıkıp AKP il, ilçe başkanlarını aratmayan tutumları üzerinden bir sorgulama biçimini tercih etmedim. Vakayı; daha değişik bir bakış açısıyla kendi çapında sorgulamış oldum.
43 yıl önceki darbe, temelini atmış olduğu mevcut yerleşik sistem üzerinden varlığını sürdürmektedir. O darbe sürecinde yasaklarla büyüyen çocukların bir kısmı yasaklamanın iyi bir halt veya yönetim biçimi olduğunu sanmış olsalar gerek, bu alışkanlıklarını Valilik gibi makamlara geldiklerinde de sürdürmektedirler…