ULUSUMUZUN KADERİNDE ROLÜNÜZ NEDİR?
Belki tüm bu başımıza gelenlerin nedeni sadece kahvedir. Finlandiya’da bir kişi günde 11 fincan, yılda 13 kilo kahve tüketiyor...
Ne zaman okursanız okuyun, hep okumak için geç kaldığınızı düşüneceğiniz bir kitabı ikinci kez bitirdim bu hafta. Rus yazar Grigory Petrov tarafından kaleme alınan Beyaz Zambaklar Ülkesi. “Finlandiya Mucizesi” olarak adlandırılan, kültürel olarak Finlandiya'yı örnek bir ulus yapan şeyin ne olduğunun keşfidir. Finlandiya'nın bir millet olarak özellikleri üzerine çizdiği Olasılık Modelini uygulamışlardır bu köklü değişim için.
Finlandiya Olasılık Modeli;
(1) açık fikirli olmayı,
(2) ısrarla deneme yanılmayı,
(3) daha sıkı ve daha akıllı çalışmayı,
(4) her koşulda sebatı ve
(5) kendin olmayı içerir.
Kitap, bataklıklar ve kayalar arasında, doğal kaynaklar açısından fakir olan bu küçük ülkenin yoksulluktan kurtarılıp siyasi, ekonomik ve kültürel olarak gelişmiş bir refah toplumuna mucizevi dönüşme hikâyesini anlatıyor. Finlandiya'nın tarihsel gelişiminin ana resmi Petrov tarafından doğru bir şekilde çizilirken, Beyaz Zambaklar efsanesinin merkezinde sadece gerçeklik yatmaktadır. Fin halkının ulusal uyanışı ve binlerce Finlinin ülkelerinin kalkınması için verdikleri samimi ve özverili mücadele hakkında söylenenlerin temelini gerçek olaylar oluşturmaktadır.
Ali Haydar Taner tarafından Türkçe’ye çevrilen kitap, 1928 yılında İstanbul'daki kitapçılarda yerini aldı. O yıllarda, sert bir kırılma dönemine giren Türkiye'de Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde modernleşme süreci hızla devam ediyordu. Petrov'un kitabının Atatürk'ün eline nasıl geçtiği tam olarak bilinmiyor. Ancak kitabı okuduktan sonra Atatürk, başta askeri okullar olmak üzere ülkedeki tüm eğitim kurumlarının kitabı müfredata alınmasını emretti. Türk subayları, ülkelerindeki hayatın yenilenmesi çalışmalarında rehber kabul edilen “Beyaz Zambaklar Ülkesi” kitabını uzun yıllar kaynak eser olarak okumuştur.
1928’den 2008’e kadar en az 41 baskısı yapılan kitap, günümüze kadar en çok çevrilen ve yayımlanan yabancı kitaplar arasına girdi. Yayımlandığı devirde Türk aydını ve Türk bürokrasisi, bu kitabın içerdiği fikirleri, ülkede uygulanması gereken bir eğitim ve kalkınma programı olarak kabul etmiştir.
Bu kitap Finlandiya'ya adanmış ve gelişmekte olan ülkelere son derece ilham verici ciddi yöntemler sunar. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm kamu çalışanlarına okumalarını ve ülkesinin kurtuluşu adına okul müfredatlarına eklemelerini söylediği bir kitap olarak bilinmesinin sebebi kuşkusuz Atatürk’ün incelediği ve okuduğu yüzlerce (/binlerce) kitap arasından Türk ulusu için kafasındaki gelişim modeline uygunluktur. Eminim o yıllarda Anadolu topraklarında nasıl refah bir yaşam hayal etti ki hemen uygulamaya başladı.
Kitap Johann Snellman'ın kim olduğunu anlatarak başlıyor. Rus egemenliği altındaki Finlandiya’nın küllerinden doğması için çalışan ve bunu başaran ünlü devlet adamıdır. Bir öğretmen olarak Finlandiya’nın köylerini gezmiş, öğretmenleri eğiterek tüm halkı eğitmeyi amaçlamıştır. Her köye okul ve kütüphane yaptırmıştır. Eskiden İsveç idaresinde köhneleşmiş olan ordunun ve saygınlığını yitirmiş memuriyetin halkın gözünde yükselmesi için eğitilmesini sağlamış ve şu an bulundukları saygıdeğer konuma ulaştırmıştır. Ülkenin çiftçilerini tarımda gelişmiş ülkelere yollamış, kurak, verimsiz olan Fin toprakları üstünde tarım yapılmasını sağlamıştır. Karakterini yitirmiş aile yapısını bilinçlendirmek için her köye pedagoglar götürerek yıpranmış aile yapısını tamir etmiştir. Her yıl yüzlerce Finliyi farklı Avrupa ülkelerine göndererek sanat ve bilim eğitimi almalarını sağlamış daha sonra eğitim alan gençlerin ülkelerinde Finli vatandaşlarına eğitim vermeleri için çalışmıştır. Halkı sömüren kiliseyle görüşmüş ve kilisenin halkla samimi yollarla iletişimini sağlamıştır.
Akılcı bir toplum inşa etmek için, temel eğitim ailede başlar ve devlet tarafından sağlanacak hakkaniyetli ve kaliteli bir eğitim ile devam eder. Snelmann: “Çocuklarınızla hiç ilgilenmiyorsunuz. Eğer vakit buluyorsanız, onlara karşı biraz sevecensiniz, şekerlemeler ve oyuncaklarla onları sahte bir yolla mutlu etmeye çalışıyorsunuz. Çocukların zihni, çocuklukta ekilmemiş bir çayır gibi boş kalıyor…” diyor.
Snellman genç Finlilere; "Evet futbolu çok seviyorsunuz, futboldaki başarılarınız güzel ama yeterli değil! Sizin gibi gençler, Almanları, İngilizleri, Fransızları, Macarları sadece topa vurarak yenmesinler; bunun yerine, aklınızla, kalbinizle, bilimle, zanaatla, ticaretle, marangozlukla onları yenmeyi, vatanımızı ileriye götürmeyi çok isterim.” şeklinde hitap ediyor.
Bu gerçek hikâyeyi bilen herkes: “Ülkenin ayakta kalmasını sağlayan en önemli öğeler; cesaret, kararlılık, azim ve ruh halinin bir karışımıdır.” diyor ve 800 yılı aşkın bir süre İsveç yönetimi altında ve ardından bir yüzyıl Rus kontrolünde olan Finli olarak ayağa kalkmanın sergilediği dayanıklılığa işaret ediyor.
Mustafa Kemal Atatürk neden bize bu modeli örnek olarak sundu? Derinlemesine bu konu üzerinde düşünüldü mü? Sadece Atatürk’ün belirli kesimlerin okumasını zorunlu kıldığı bu kitaba sahip olmak, onu halka dağıtmak, bununla takdir toplamak yetmiyor artık. Okumak gerekiyor, anlamak gerekiyor, anlamadığını araştırmak gerekiyor, anladığını da uygulamak gerekiyor.
Nedense Türkiye’de bir kesim, Atatürk’ün disiplinli ve seri bir şekilde gerçekleştirdiği ve medeniyet projesinden aleni rahatsız olurken, gerçek duygularını tepki alır çekincesiyle dile getiremiyor, bir kesim neye tepki verdiğini dahi kavrayamadan olan biten her şeyi şuursuzca reddediyor, bir kesim de Atatürk’ün düşüncelerini sözde çok iyi anlamış ve içselleştirmiş ama işe nereden başlayacağına yarım asırı aşkın bir zamandır karar veremiyor…
Bırakın Allah’ın aşkına, ülkemizin geleceği ve saygınlığı için her detaya sahip yol haritamız elimizde hazır duruyor tam 100 yıldır. Biz ne yapıyoruz? Arabın yalellisi misali bu döngüden bir türlü çıkamıyoruz. Birileri kazanıyor, birileri söyleniyor, birileri susuyor, birileri bu uğruda bedel ödüyor. Sakın suçlu aramayın. Ülkenin dört bir taraftan bu denli zorlukların merkezinde kalmasının sebebi basit bir fizik kuralı ile açıklanabilir: Boşluklar daima doldurulur. Bu yasayı anlamak için termodinamik bilmeye gerek yoktur, şu an hayatımıza ve nasıl yaşadığımıza bakmamız yeterli. Her gün kriz tadında sabahlara gözümüzü açarken gündeme yetişemez olduk, sapıklıkların gözümüze sokulduğu, tacizlerin normalleştirildiği, ekonominin düşecek bir seviyesi kalmadığı, eğitimin, sağlığın, güvenliğin, adalet ve huzurun yok olduğu, bir de üzerine kallavi hakaretler işittiğimiz günlere MOLA diye bağırasımız var bir kısmımızın…
Biliyor musunuz, İskandinav sosyalizminin işyerlerinde kahve molaları çok ünlüdür. İnanın ya da inanmayın, Finlandiya'da yasalara göre, belirli sayıda çalışanı olan bir şirketin kahve dinlenme alanı olması gerekir. Ve bu molalar için kahve ve meyveler daima ücretsizdir, kahve molasına çıkmak zorunludur. Buna rağmen iş ve sosyal ortamda insanlar birbirleriyle çok fazla konuşmazlar, sessizlik ve sakinlik toplumun sanki itici gücüdür. Huzurlu bir kültürdür Finliler. Mahremiyete büyük saygı duyulur. Finlerin sosyal temas için iyi bir bahaneye ihtiyacı vardır: 'hadi bir fincan kahve içelim' bahanesi…
“İnsanların barış duygusuna saygı duyduğunuz, başarının klişe standardı olarak dışadönük olmayı zorlamadığınız, kendinizi ifade etmekten çok karşınızdakini anlamakla ilgilendiğiniz zaman bir şeyler değişecek. İşte o zaman okullar, laboratuvarlar, işyerleri değişecek ve ekonomik verimlilikler yarattığınızı göreceksiniz.”
Aslında biz de kahve tüketen bir toplumuz, anlaşılıyor ki, bu rüya gibi değişim rüzgârı kahve ile daha iyi çalışır. Acaba daha yaratıcı, azimli, çalışkan ve sebatkâr olmak için Finlilerden zamanında alamadığımız dersi alıp, şimdi daha çok kahve mi içmeliyiz?
Bu arada önceden size bahsettiğim gibi kendi küçük dünyamın kitap okuma seferberliğine azimle devam ediyorum.
MAYIS ayında okuduğum kitaplar belki size de ilham verebilir.
1. İzlanda Balıkçısı - Pierre LOTİ
2. İnsan Geleceğini Nasıl Kurar - İlber ORTAYLI
3. Göbeklitepe - İsmet CERİT
4. Ursula K.Le Guin - Seran DEMİRAL
5. Nikola Tesla’nın Sıra Dışı Hayatı - Nikola TESLA
6. Kendine Ait bir Oda - Virginia WOOLF
7. Bilime Yön Verenler-Marie Curie - Sarah RİDLEY
8. Rosa Lüksemburg Kitabı - Rosa LÜKSEMBURG
9. Türkan - Ayşe KULİN
10. Leonardo Da Vinci - Walter ISAACSON
11. Ben, Kirke - Madeline MİLLER
12. Beyaz Zambaklar Ülkesinde - Grigory PETROV