SEDAŞ’ta tek çözüm kamulaştırmadan geçer
10 yıl önce… yazmışım ki
Gerek Gebze bölgesi, gerek Kocaeli ili ve eminim ki Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ – SEDAŞ’ın “hizmet” verdiği diğer illerde de kangren haline gelen sorun, elektriktir. Örneğin dün sabah 07.00 sularında Osman Yılmaz Mahallesi gibi merkezi bir yerde yer alan gazete binasına geldiğimde 07.50’ye kadar elektriğin gelmesini beklememenin sebebinin ne olduğunu bile öğrenmem mümkünsüz.
Çünkü Gebze İşletme Müdürlüğü’nü arayacak olsam dahi işletme müdürünün bu konuda açıklama yapma yetkisi olduğunu zannetmiyorum. Bana muhtemelen değil SEDAŞ merkezinin yer aldığı Adapazarı’nı, Ankara’daki şirket merkezini dahi işaret edebilirler.
SEDAŞ başta olmak üzere benzer tüm kurumların özelleştirilmesine karşı çıkan bir birey olarak, gazeteci sıfatımla şahsıma da gelen şikayetlere karşın hiçbir zaman, “Özelleştirilirken tepki gösterenler vardı. Neredeydiniz veya o tartışmaların neresindeydiniz?” demeyeceğim, demem de. Böyle bir söylemi bu konu üzerine aktif siyaset yapanlar dahil olmak üzere her kim söylerse söylesin, yanlış yapmış olur. Kişi kusuru önce kendisinde aramalı. Demek ki bu tip kurumların özelleştirilmesinin ne kadar zararlı olduğu, topluma ne tür zararlar vereceği, “toplumsal düşmanlık” içerikli neoliberal çalışmalar olduğu yeterince anlatılamamış.
Meseleyi çok ama çok iyi tahlil etmek lazım ki SEDAŞ ve benzeri kurumların özelleştirilmesi ulusal değil uluslar arası, neoliberal bir proje üzerinden gerçekleşmiştir. Vahşi kapitalist sistem içinde SEDAŞ da aslında gereğini yapmaktadır. Nihayetinde SEDAŞ, siyaseten vahşi kapitalist duruşlu bir şirkettir. Vahşi kapitalizmin doğası gereği zenginleyip gelişmesi, başkalarını ezmekten geçmektedir. Kimselere haber vermeden, faturaların zamanında ödenmemesinden ötürü yaptığı elektrik kesintileri işini yüksek ihtimalle taşeron firmalar aracılığı ile yürütmektedir. Çünkü bu işi taşeron firmalar yapmazsa, SEDAŞ’ta sendikal örgütlülük daha da artacaktır. İşi yürüten taşeron firmanın kazancının önemli bir kısmını da şekil o ki elektriğini kestiği yerler belirlemektedir. Taşeron firma da vahşi kapitalizm gereği birkaç günlük gecikmeden ötürü elektrikleri şakkadanak kesmekte ve küpünü doldurmaktadır.
Yani tüm mesele bundan ibarettir sevgili okur ve sevgili SEDAŞ mağduru. Ve gerçekçi olmak lazım ki elektriği tüketen kişi, faturasını zamanında ödemek durumundadır. Yani pratiği uygulayan vahşi kapitalistlerin ele avuca sığan dayanakları vardır. Denemek isterseniz, Gebze Adliyesi orada. Gidin, firmayı “şakkadanak elektriğimi kesti” diye savcıya şikayet edin, aleyhlerinde dava açın. Bence Adliye’ye kadar dahi zahmet etmeden verecekleri yazılı bir yanıtla, şikâyeti ve olası davayı düşüreceklerdir.
SEDAŞ şikayetleri yakın tarihte iki toplantıda konu edildi. Vali Ercan Topaca’nın İzmit’te, AKP İl Başkanı Zeki Aygün’ün Çayırova’da düzenlediği toplantılarda sıkıntılar basın tarafından aktarıldı. Vali Topaca, Gölcük ilçesinde ödeme noktalarının yetersizliğine ilişkin sıkıntıda çözüm olarak vatandaşların bankaların otomatik ödeme hizmetlerinden yararlanmasını önerdi. Zeki Aygün ise Adapazarı başta olmak üzere yerelde çözüm üretilemeyince konuyu Ankara’ya taşıdıklarını söyledi.
Söylem üzerinden popülist bir yaklaşım ile Vali Topaca/AKP ilişkisi kurmak benim tarzım olmadı ve en azından bu süreçte, olmayacakta. Kaldı ki iktidar tarafından özellikle Kocaeli gibi emek yoğun bir ile sosyalist vali atanmasını beklemek, Pollyannacılık’ı bile aşar kanaatindeyim.
İktidar partisinin İl Başkanı Zeki Aygün’ün söyleminde ise bir mağlubiyetin izleri var. Bu mağlubiyette sadece yerele ilişkin bir sorunu çözememek olarak tanımlanmamalı. Kaldı ki hayli geniş bir bölge ve hatta ülke sorunudur.
Vahşi kapitalist sistemin pratisyeni bir partinin il başkanı hiçbir zaman özelleştirmedeki çuvallamaları dile getirmeyecek, vahşi kapitalizm gereği topu firmaya atacaktır. Atmıştır da ve aslında doğası gereği, yadırganmamalıdır da.
Ancak her tür hikayeye, yalana dolana karnım tok.
SEDAŞ sorununda tek çözüm kamulaştırmadan geçmektedir diyorum, başka da bi’şi demiyorum.
05 Ağustos 2010 tarihli, www.bizimdarica.com haber sitesindeki yorumum