Mesele sadece bildiri mi ?

Mesele sadece bildiri mi ?

 

 

AKP hükümetinin Güneydoğu’da Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu kentlerde uyguladığı sokağa çıkma yasakları, infazlar ve kuşatma koşullarıyla adeta bir savaş atmosferi oluşturdu.

Buna karşı çıkmak bir insanlık görevidir, işte AKP’nin bu savaşına karşı çıkanların yayımladığı ‘Barış için Akademisyenler’ bildirisi sonrasında, adeta bir linç kampanyası başlatıldı.

İmzacı akademisyenler için güruh halinde ‘vatan hainleri’ benzetmeleri yapıldı. Gözaltına alınanlar oldu, haklarında soruşturma açılanlar oldu, görevlerinden uzaklaştırılanlar oldu, belki başka şeyler daha olacak.

Ülkede yaratılan kaos ortamına karşı çıkışların sesi kesilmek isteniyor. Ülke, dipsiz bir kuyuya, cumhuriyet öncesi karanlığa itiliyor.

Bildiride eleştiri oklarını hükümete ve devleti yönetenlere yönelten akademisyenlere ‘’Bu bildiride neden PKK terörüne değinmediniz’’ suçlaması yapılarak başlatılan linç kampanyasının mantığı olabilir mi ?

O bildirideki ifadeler daha özenle seçilmiş olabilirdi.

O bildirideki içerik daha kapsayıcı olabilirdi, olmalıydı.

O bildirideki mantığın meseleyi daha bütünsel kavradığını göstermesi gerekirdi.

Ancak, bu eksiklikler var diye linç kampanyası başlatmanın da kimseye yararı olmayacağı açıktır. Bu olsa olsa, toplumdaki kamplaşmayı keskinleştirir.

Sonucu da, AKP’ye yarar. Çünkü, AKP, 13 yıldır toplumda taraflaşmayı keskinleştiren politikalar izliyor.

Cumhurbaşkanı, akademisyenleri her konuşmasında hedef gösteriyor.

Başbakan her açıklamasında ‘bağlılığını teyit edici’ ifadelerle Cumhurbaşkanı’nın arkasında olduğunu göstermeye çalışıyor.

AKP kadroları en alttan en üste kadar ağza alınmayacak laflar edebiliyor.

Gördüğüm kadarıyla, AKP’liler, muhalif düşünce ve davranışlar karşısında siyasi nezaketi hiç de gözetmeyen açıklamalar yapıp tavır geliştiriyor.

Anlaşılıyor ki, mesele sadece akademisyenler bildirisi değil…

Mesela, AKP İl Başkanı Şemsettin Ceyhan’ın dediklerine bakmak lazım;

‘’78 milyon olarak terör ve teröristlerle mücadele ederken, içleri zifiri karanlık olan sözde akademisyenlerin yaptığı bildiride ne teröriste, ne teröre en ufak değinme yok. Terörü övmek için ortaya çıkan Donkişotlar görüyorsunuz. Profesör, Doçent olmakla, aydın olunmuyormuş. Kalplerinin yumuşaması için akademisyenleri şehit cenazelerine gelmelerini tavsiye ederim. Attıkları imzaları geri almalarını arzuluyorum. 1128 akademisyenin milletimiz onlarla ilgili hükümlerini vermişlerdir……………..”

Ceyhan, siyaset yapmak yerine hem savcı hem de yargıç olmaya özenmiş gibi.

Sözde eleştirel açıklamaları akademisyenlerin tavrıyla da sınırlı değil. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için söyledikleri de yenir yutulur gibi değil.

İşte Ceyhan’ın sözde eleştiri satırları:

“Ana muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hendekçilere sahip çıkmasını, kınama dahi yapmamalarını da kınıyorum. Tabip ve Mimarlar Odalarına söyleyecek lafımız yok; milletin takdirine havale ediyoruz. Milletvekillerinin de fikir özgürlüğü kavramındaki sözlerini PM’ye girmek için yaptıklarını sanıyorum. Gerçek görüşleri olmadığına inanmak istiyorum. Girdiği her seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı için söyledikleri aynen kendisine iade ediyoruz. Diktatör arıyorsa, çok uzağa gitmesinler aynaya bakıp yakından göreceklerdir.’’ 

Sadece bu açıklamaya bakınca bile,

Ana muhalefet partisi genel başkanının söylemleri üzerine farklı bir linç penceresi daha açmaya çalışan zihniyetin her fırsatı değerlendirdiğini görüyoruz.

Mesele, toptan itibarsızlaştırma operasyonudur…

Anlaşılan o ki, emperyalizm dikensiz gül bahçesi projesini önlerine koyduğu AKP kadrolarına, ‘’ne yaparsanız yapın, bu projeyi hayata geçirin’’ talimatını vermiş.

Son olarak;

Linç kampanyası ile karşılaşan akademisyenlere, bir o kadar da destek olduğu unutulmamalıdır.

 

(Sürecek)

 

 

Bu yazı toplam 207 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi