MEKTUP ve SON VEDA
Zihinlerde onurun kalmadığı bu yıllarda yazmakta zorlandığım tek gündür “10 Kasım”. Hem o kadar çok yazmak istediğim kelime varken, kalemimden bir cümlenin bile titreyerek çıktığı haftadır. Zihnimde onlarca fikir varken bir tanesinin bile dile gelmediği…
Yıllar önce bana değerli bir Hintli arkadaşımdan gelen, aslında tüm duygularımı toparlayan ve hislerimi bir çırpıda anlatmama yardım eden bu notu bugün sizinle paylaşmak en doğrusu geldi bana.
Belki yüzlerce kez okuduğum bu kısa mektubun bana hissettirdikleri sanırım uçsuz bucaksız bir “onur”. O dönem Yeni Delhi'de yaşayan Hintli bir arkadaşımın (Hindistan’ın ünlü şeflerinden biridir) kısacık mesajı ve işaret ettiği ağır konu beni kendime getirdi, keşke tüm ülke insanlarımı da şöyle bir silkeleme şansım olsaydı. Tercümesi eksiksiz şöyle;
"Kadim kardeşim Di, bu Delhi denen şehrin, kalabalık, sıcak ve tozlu herhangi bir gününe başlamadan önce, benim için günün en zevkli saati, senin çok sevdiğin o yeşil kahvenin eşliğinde, âşık olduğun ülken, insanların ve Baba Atatürk için yazdığın yazılarını okumak ve gözlerimi kapatıp düşünmek. Biliyorum çeviri yaparken anlamda kayıplar çok oluyor ama ben yine de senin duygularında ki topraklarının ateşini hissedebiliyorum. Bu ateşi gözlerinde de defalarca gördüm. Delhi'nin en güzel caddesine adı verilen tabelayı (Atatürk Bulvarı) gördüğünde gözlerinden yaşlar boşalmış, şuursuzca sevinç çığlıkları atmıştın. Ve o tabelanın altındaki ibareyi (Türkiye Cumhuriyeti’nin Babası) gördüğünde ki halini hayatım boyunca asla unutmayacağım. Anladım ki “Baba Atatürk” sizler için benim anladığım babadan çok öte.
Sevgili kız kardeşim, Hint mutfağı için "Garam Masala" (kimyon, kişniş, tane karabiber, kakule, karanfil ve tarçın karışımı) ne ise sen de benim mutfağımın saf kırmızı safranısın. Şuan düşünüyorum da; “Tanrı, Türk kardeşlerimin kalbinde Baba Atatürk'ü, benim kalbimde de seni daima korusun”…
Kardeşin Vikas
*
1953 mezunu Harp Okulu mezunu subaylar tarihin önemli safhalarında iz bırakmış önemli bir sınıftır. Diğerlerinin yanında bana göre en önemli anları Kore Savaşı’na katılımları ve Atamız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün na’şının Etnografya Müzesi’nden Anıtkabir’e intikalini sağlayan sınıf oluşu. Çocukluğum 1953 Harp Okulu mezunu bu subaylardan biri olan babamın ve 1936 Harp Okulu mezunu olan büyükbabamın anlattığı anıları dinleyerek şekillendiği için her detay hücrelerime işlemiş gibi geliyor belli bir zamandan sonra. Atatürk ile ilgili sayısız anının yer aldığı bir ailede büyümek ise sanırım benim en büyük zenginliğim.
Atamızın na’şının intikal edileceği güne dair devlet kayıtlarına geçen bazı resmi bilgiler şöyledir:
“Törene katılacak olan resmi heyet, 10 Kasım 1953 günü saat 09.00’da, Etnografya Müzesi önüne gelmiş,
Saat 09.05’de müzenin önündeki boru ile “Ti” işareti verilmesiyle birlikte Ankara tepelerinde top atışı başlamış ve tüm törene katılanlar saygı duruşunda bulunmuştur.
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’ndan 12 asker, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Bayrağına sarılı tabutunu omuzlar üzerine kaldırıp Etnografya Müzesi önünde bekleyen top arabasına yerleştirmiş,
136 genç yeni mezun asteğmenin çektiği top arabası saat 09.20’de müze önünden hareket etmiştir.
Töreni icra için oluşturulan birlik; tören komutanı, karargâhı Kara Harp Okulu Bandosu ve sancağı, Harp Okulu Alayı Flamaları, Hava Harp Okulu’ndan bir bölük, toplu halde bayrakları taşıyan gençler ile bir izci alayından oluşmuştur.
12 general top arabasının iki tarafını çevrelemiş, Atatürk’ün İstiklal Madalyası, siyah kadife bir yastık üzerinde bir amiral tarafından taşınmıştır.
Top arabasının arkasında protokole dâhil kişiler yer alır, bu arada Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar da havadan korteje katılır. Kortej, Opera Binası önünden Bankalar Caddesi yolu ile Ulus Meydanına doğru ilerlemiş, Büyük Millet Meclisi önünden geçerek istasyon önüne gelmiş, buradan Ulaştırma Bakanlığı-Demiryolu köprüsünü takiben saat 11.15’de, Tandoğan Meydanına ulaşmıştır.
Kortej yol boyunca ilerlerken, Türk Hava Kurumunun uçakları Atatürk’ün bir portresini Ankara semalarında dalgalandırıyor, naaşın üzerine ufak paraşütlere bağlı çiçek demetleri atılıyordu.
Kortej 12.15’de Anıtkabir’e ulaşmış, Aslanlı Yol’ un başlangıcındaki alanda top arabasının yanaşacağı ve tabutun indirileceği merdivenler hazırlanmıştı. 12 asker Atatürk’ün na’şını omuzlarına alarak Aslanlı Yol’da ilerlemeye başlamıştı. Tabutun sağ ve solunda 12 general yürüyor, yolun iki tarafına yerleştirilmiş kız ve erkek izciler ellerindeki çiçekleri tabutun geçeceği yola serpiyorlardı.
Atatürk’ün naaşı mozolenin Şeref Holü’ne çıkan merdivenlerin başına geldiğinde, merdivenlerin iki yanında üçer sıra nöbet tutan izciler O’nu selamlamışlardı. Tabut 12.50’de Şeref Holüne çıkan merdivenlerin ortasındaki Hitabet Kürsüsünün arkasında hazırlanmış olan koyu vişne rengi katafalk üzerine konmuştu.
Saat 12.55’de dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, katafalkın arkasında Türk Milleti'ne hitaben yaptığı konuşmasını; “Atatürk, şimdi seni kurtardığın vatanın her köşesinden gelen topraklarla gömüyoruz. Fakat hakiki yerin Türk Milleti’nin minnet dolu sinesidir. Nur içinde yat” sözleri ile tamamlamıştı.
Tabut, O’nun her zaman itimadına mazhar olmuş Mehmetçiğin omuzlarında lahitin tam altında bulunan defin mahalline getirilmiş, sanduka açılarak tam saat 13.30’da Atatürk’ün aziz naaşı, Mehmetçiklerin elleriyle ebedi istiratgahına indirilmişti.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve diğer kişiler de mezarın etrafında yer almışlardı. Kabirin etrafında Ankara ve yurdun dört bir köşesinden getirilmiş olan topraklar bulunuyordu ve kabire ilk toprağı Cumhurbaşkanı Celal Bayar atmış, diğer kişiler de onu izlemişti. Defin işlemi tamamlandıktan sonra, Şeref Holü’nde lahitin önünde saygı duruşunda bulunulmuş, Etnografya Müzesi’nde geçici kabrin açılışında hazır bulunan heyet tarafından defin tutanağı hazırlanarak imzalanmıştı.
Resmi törenin sona ermesinin ardından, Anıtkabir halkın ziyaretine açılmış, anıt tüm gece sabaha dek projektörlerle aydınlatılmıştı.
Etnografya Müzesinde Ata’nın 10 Kasım 1953 tarihine kadar yattığı yer, O’nun anısına hürmeten sembolik bir kabir olarak hala korunmaktadır.”
SON SÖZ:
HİÇBİR ÖLÜM BU KADAR ÖLÜMSÜZ OLMAMIŞTIR...
57 yıllık onur, gurur, başarı, zaferlerle dolu bir yaşam;
milyonlarca özgür insan ve sonsuza kadar özgür kalacak koca bir Vatan...
Mustafa Kemal ATATÜRK,
Bir liderden çok daha fazlası...
Kaynak:
Ankara Etnografya Müzesi Arşivi
Anıtkabir Müze Arşivi