KENT SERİSİ 43: HİKÂYEMİZ ANLATILDIĞI SÜRECE ÖLÜM DURACAK…
“Atalarımız bizden çok farklı yaşadılar ama geleceğimizi şekillendirmemize onların hikayeleri yardımcı oldu.”
Kültürel Miras hakkında yazmayı her zaman çok severim ve önemserim. Dünyanın farklı topraklarında bu kelimelerin anlamını bizim memleketin anlayışı ile karşılaştırırım. Dünyanın bu zenginliğini algılayabilmek özellikle hoşuma gidiyor. Dünyaya farklı bakıyor ve biraz da olaylara farklı yaklaşıyorsunuz. Bu özellik yaşadığınız toplumda sorunların içinde sıkışıp kalmanızı ve boğulmanızı engelliyor. Sıkıntıları gidermiyor belki ama sizin hareketsiz ve algısız kalmanızı engelliyor.
Son zamanlarda yaşadığım en kolektif ve tüm kıta tarafından ciddiye alınan bir kültürel etkinliğin, başından sonuna kadar içinde bulunma şansım oldu. Bir kentin değil bir ülkenin bir etkinliğe nasıl sahip çıktığını izledim hayranlıkla biraz da kıskanarak. Dünya insanı olarak çok gurur duyuyorum bu tip durumlarda işin aslı.
Dünyaca ünlü Kanada, “Calgary Stampede” etkinliği, 1912’lerin Batısında kırsal mirasın ve çiftçiliğin kutlanması için düşünülmüş ve hayata geçirilmiş. Bir nevi kırsal hayata teşekkür ve takdir etme anlamını taşıyormuş. Etkinliğin kökleri, Calgary Bölge Tarım Derneği'nin ilk tarım fuarını düzenlediği 1886 yılına kadar uzanıyor. Ardından 1912'de Amerikalı bir organizatör G.Weadick, “Stampede” olarak bilinen ilk rodeo festivalini düzenledi. Küçük çapta başlayan festivalin haberleri kıtaya yıllar içinde dağıldı. Tarım fuarlarından ve kovboy sporu etkinliklerinden gelişen, aynı zamanda arabalı vagon yarışları, geçit töreni, sanat sergileri ve sahne şovlarını içeren ulusal etkinlik, sadece civar kentlerden değil, farklı kıtalardan bile ziyaretçilerin ilgi odağı oldu. 7 gün süren etkinlikler kentte inanılmaz güzel bir enerji yaratıyor. Her yaşta insanlar geleneksel kovboy giysileri ile kentin sokaklarını doldururken, resmi kurumlarda çalışanlar, kent yöneticileri ve hatta ülkenin başkanı dahi bu kostümlere bürünerek tüm bir haftayı doya doya yaşıyor ve vatandaşlarına yaşatıyor. Ciddi tarzıyla ünlü ulusal TV kanalı spikerleri tüm haftayı kovboy kıyafetleri ile sunabiliyor. Bu ülkede de işsizlik dizboyu, ekonomi zorluyor, hayat pahalılığı insanları yoksullaştırıyor ve vergiler çok yüksek…
İşin güzel tarafı, bunları yaşarken samimiler, gerçekten onlar da eğleniyor, etkinliklerin heyecanını taşıyorlar. Bu tarz etkinlikleri sayısız kez düzenlediğim için aradaki farkı çok net görebiliyorum. Bizde bu tarz etkinlikler “bitmesi gereken iş, fotoğraflanacak bir kare” olarak görülüyor, dâhil olunmadığı için heyecanı da hissedilmiyor. –mış gibi yaşamak diyoruz buna…
Dünyanın dört bir yanından gelen binlerce ziyaretçiyi ağırlayan, eğiten ve eğlendiren bir buluşma yeri halini almış tüm etkinlikler. Hakkında yüzlerce makale var. Bilimsel çalışmaları dahi yapılmış. Amaç batı mirasını, kültürünü ve topluluk ruhunu korumak ve kutlamak. Ve bu yıl 100. yıllarını kutlamanın tüm ihtişamını yaşadılar, yaşattılar, aylar önce başlayan hazırlıklar ve tanıtımlarla. Programlar aylar öncesi duyuruldu, turizm şirketleri hazırlandılar, toplantılar bile bu haftaya göre ayarlandı. Bu etkinlikler haftasında eyalette tek bir boş otel odası kalmadı. Tüm restoranlar, sokak kafeleri hıncahınç dolup taştı. Hediyelik eşyacılar yok sattı. Turizmciler harıl harıl çalıştılar. Tüm kent 24 saat festival havasında yaşadı. Belediyeler, itfaiye ve polis teşkilatı alarm durumundaydı. Kent 24 saat temizlendi ve güneş doğmadan pırıl pırıl yapıldı.
Festival başlamadan bir hafta öncesinden geleneksel “kahvaltılar” başladı ve 15 gün sürdü. Kahvaltı geleneğinin de 100.yılını kutladılar büyük bir coşkuyla. Önemsiz bir detay gibi gözükse de tüm dünya devleri bu kahvaltılara destekleyici olmak için sıraya giriyor. Kentin muhtelif farklı noktalarında en az 1000 kişinin katıldığı onlarca ücretsiz kahvaltı ve sayısız konserler düzenlendi. Sabah saat 07:00’den öğlen 11:00 e kadar süren bu toplu kahvaltılarda geleneksel pancake (minik krepler), akçaağaç şurubu (Maple Syrup Kanada’nın en önemli markasıdır), sade omlet, köfte ve kahve ikramı yapıldı. Binlerce gönüllü kişi çalıştı. Yaş gruplarını yazsam şok olursunuz. Bizde evde oturup ölmeyi bekleyen yaşlarda ki insanlar, gönüllü olarak çalıştılar. Bana hizmet edilmesinden çok utandım, o kadarını söyleyeyim. Kuyrukların metrelerce olduğu bu kahvaltılarda insanlar dakikalarca sıkılmadan bekledi. Bedava yemek için değil, o ruhu yaşamak için. Her kahvaltı alanında sahneler kurularak, kovboy şarkıları ile canlı şovlar yapıldı. Tabii amaç toplulukları bir araya getirmek ve o ruhu tekrar canlandırmaktı. İnanılmaz kıskandım.
Aslında 100 yıl önce amaç, çalışan kovboyların sahip olması gereken becerileri ve biniciliği test eden gerçek bir kovboy yarışması yaratmaktı. Bu işi öğretirken biraz da eğlenceli hale sokmayı hayal ettiler. Bu nedenle, 1912'deki ilk Calgary Stampede için, Kuzey Amerika'nın dört bir yanından kovboylar (ve kovboy kızlar), filizlenmekte olan rodeo sporunda dayanıklılık becerilerini test etmek için bir araya geldiler. Sonra tahminlerin ötesinde etkinlikler dalga dalga yayıldı ve duyuldu. Stampede, “Dünyanın En Büyük Açık Hava Etkinliği” olma unvanına sahip.
Geleneksel etkinliklerinin 100. yılını böyle coşkuyla, istekle ve hep birlikte kutlayan bir ülkeyi gördükten sonra, bizim koca bir ülkenin kurtuluşunun / kuruluşunun 100. yılını bir gün, taş çatlasın 3 güne sığdırmayı yeterli bulan büyüklerimizin alnından öpüyorum. Dünyaya örnek olacak bir tarihi başarıyla 100.yılına imza atan bir ülkeyi tüm dünya duymalı ve kutlamalara iştirak etmeliydi. 40 gün 40 gece kavramı işte tam da bu yıl hak ettiği yerini bulurdu aslında… Yine “neyse” diyelim ve klasik olarak konuyu kapatalım.