KENT SERİSİ 41: KENTLERİN GÖNÜLLÜLERİ
Dün değerli bir hikâyeye şahit oldum. Kent için gönüllü çalışmalarını önemsediğimi ve daima önayak olduğumu, benimle çok kısa zaman çalışmış bile olsa herkes bilir. Genel çalışma prensibim “yaşadığınız yer için neleri yapmaya gönüllüsünüz?” tarzıdır. Her şeyi kent yönetiminden beklemenin her zaman haksızlık olduğunu savundum durdum. “Mahallenize sahip çıkın, sokağınızın ağaçlarını koruyun, komşularınızdan haberdar olun, mahallenizde ki dört ayaklı dostlarınızla arkadaş olun” sözlerini çok sık duymuş olmalısınız benden…
Anlatacağım hikâye mahallesine, kentine ve hatta ülkesine koşulsuz hizmet eden bir avuç şahane insana ait. İsimleri önemli değil, ben onlara “GÖNÜLLÜLER” diyeceğim.
Bir süredir Kanada’da yaşıyorum, Calgary kenti 1988 Dünya Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmış marka bir kent. Anlatılamaz nitelikteki doğal güzelliklerinin yanı sıra, kentlerini koruyan ve kendilerini sorumlu hisseden yaşayan halkı ile de takdiri hak ediyor. Her gelen yönetici, var olan güzellikleri koruduğu gibi üzerine bol bol eklemiş. Farklı olan, burada kimsenin kent yöneticilerinden fazla bir şey beklemiyor oluşu. Kurallar kim gelirse gelsin belli ve herkes bunlara uyuyor, o kadar. Sistem karışık değil. Sistemi bozmaya niyetli kişiler de yok. Hâlbuki her mahallede yer alan alışveriş merkezlerinde sadece içki satan büyük dükkânların oluşu bile huzuru kaçırmamış, kızlı erkekli boylu boyuna oturulan çimenlerde “Çimlere Basmayınız” tabelasına da rastlamadım. Neyse konuyu dağıtmayayım.
Yaşadığım mahallenin girişinde büyük bir botanik bahçesi var. Bence 'gizli bir mücevher' ve türünün tek örneği, eşsiz bir bahçe. Doğal güzelliğinin yanı sıra kuruluş hikâyesi beni asıl etkileyen.
2002 yılında, yol boyu dönümlerce çim alanda yürüyüş yapan birkaç mahalle sakini, mahalle girişinde yer alan bu alanın herkese ilham verecek bir botanik bahçesine dönüşebileceğine dair hayal kurarlar. Bu hayallerini diğer komşularıyla paylaşarak hayali büyütürler. Nereden başlayacaklarına karar vermek için Calgary Kenti Parklar Müdürlüğü ile irtibata geçerler ve amaçlarını anlatırlar. Tamamen gönüllü çalışmalarından oluşacak bir süreci planlarlar. Alanın ağaçlanması için kaynak arayacaklarını, kurumun sadece bütün bu süreçte kontrolünü ve iznini istediklerini ifade ederler.
Bu arada bu gönüllü mahalle programında çalışacaklardan oluşan bir topluluk kurarlar. İş planı yapmaya başlarlar. Grubun içinde başta peyzaj mimarları olmasının yanında yerel sanatçılar (heykeltıraş, ressam, seramik sanatçısı), mimar ve botanikçiler de yer alır. Her meslek grubundan kişilere kapılarını açtıkları gibi profesyonel destek almanın da yollarını bulurlar. Hayallerini anlattıkça gönüllü sayısı ve finansal kaynaklar artmaya başlar.
"Birth Place" (Doğum Yeri) adı verilen ormanlaştırma programında, önce küçük bir gönüllü topluluğu 7.000 ağaç diker. Küçük bir ormanı çevreleyen ve geri kalan çimenli alanın çıplak kaldığını görüp, tabiri caizse arka bahçelerini güzelleştirmeye karar veren bir grup insanın eseridir burası.
2007'de BP Ormanı tamamlandıktan kısa bir süre sonra, kabaca çok yıllık bir botanik bahçesi oluşturulur. Dev oval bir bahçe oluşturulduktan sonra trafiğin çok yoğun aktığı bir anayolun kenarına “duvar” denilen bahçeyi inşa ederler. Duvar Bahçesi olarak adlandırılan bu bölüm, dik güneşe maruz kalmanın yanı sıra rüzgâr korumasından ve beton duvardan gelen artı ısıdan yararlanarak her yıl yüzlerce uzun ömürlü bitkinin orada gelişmesine olanak tanır.
Buradaki bahçelere bakınca cennettesiniz sanırsınız; otoyol işaretlerini görmek size hala kent merkezinin içinde olduğunuzu hatırlatır. Bu şahane bir ayrıcalık bana göre. Yıl boyunca şafaktan gün batımına kadar halka açıktır (bu oldukça uzun bir zaman). Bu alan içinde, her biri benzersiz özellikler sergileyen ve tümü elle boyanmış ahşap bir bahçe tabelasıyla tanımlanmış 18 farklı bahçe vardır. Bu bahçe alanlarının tamamına, doğal yürüme yollarından erişilebilir. Yol kenarlarında, parkta dolaştırılan köpek dışkılarını atmak için konmuş geri dönüşüm torbalarına ise bayıldım. Ne ince bir detay... Parkın içinde yer alan her bank bir bağışçıya ait ve üzerinde minik pirinç bir plaka ile adları yazılıp teşekkür ediliyor.
Bu botanik bahçe projesi 20 yılı aşkın bir süre önce başlamış ve tamamen gönüllü bir grup tarafından tasarlanıp, geliştirilmiş, bakımı yapılmış ve yönetilmiş. Gelişmeye devam etmesi, bireylerden, şirketlerden ve eyalet hibelerinden gelen bağışlarla gerçekleştirilmiş yıllar ilerledikçe.
Doğum Yeri Orman Parkı, 871 bin metrekareden fazla alanı kaplar. Ekili bahçeler bu alanda 40 bin metrekareye yakın bir alandır. Bitkilerin ve ağaçların tümü künyelidir. Öyle bir peyzaj planı yapılmış ki, ekstra bir bitki dikilmeden her mevsim farklı renge bürünen bir doğa oluşturulmuş ki bu bir projenin başarısıdır. Her yıl 2,5 ton kompost üretecek bir program geliştirmişler. Tam bir doğaya dönüşüm harikası. 2002'den bu yana, 30 ila 40 gönüllü, alanların geliştirilmesi ve bakımı için yaklaşık 10 binlerce saat harcamış.
Botanik bahçesinin öne çıkan özelliklerinden biri, 2013 yılında açılan ve tüm ülkedeki tek ve en etkileyici kalıcı açık hava “Labirent Bahçesi”. Dokuz bin tuğla kullanılarak inşa edilen 387 metrekarelik labirenti düzgün bir şekilde yürümek yaklaşık 20 dakika sürüyor. Labirentin keyfini nasıl çıkaracağınıza dair yönergeler panolarda yayınlanmıştır. Bir Zen felsefesiyle planlanmış çok özel bir yabani kekik bahçesi diyebilirim. (700 adet dikilmiş başlangıçta)
Bir başka önemli nokta da, türünün tek örneği olan Shakespeare Bahçesidir. Bilmeyenler için, bir Shakespeare bahçesinde, eserlerinde bahsedilen tüm bitkiler ve yeşillikler bulunur ve genellikle sanatçının kendi fotoğraflarının yanı sıra eserlerinden ilgili alıntılar bulunur.
Bahçeler sadece eğlenmek, düşünmek veya arkadaşlarla sohbet etmek için bir yer değildir. Kendi adıma, bahçemde yetiştirmek istediğim bitki örneklerinin büyüdüğünde nasıl görüneceğini görmek için harika bir fırsattır bu alanlar. Burada bitkileri tüm görkemiyle görürüm, ne kadar uzun, küçük veya geniş yayılabilirler, hangi renkler birlikte çalışır, ne tür bir toprakta gelişebilirler, gölgeyi mi tercih ediyorlar yoksa güneşi mi seviyorlar? Bunların hepsinin cevabını alabileceğim yerlerdir kısaca. Yazar Lindley Karstens’ın dediği gibi “Bahçe ile ilgilenmek, toprakta yetişen şeylerin kokusunun tadını çıkarmak, suçluluk duymadan kirlenmek ve genellikle biraz huzur ve dinginlik için kendine zaman ayırmaktır.”
BİLGİ:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlayan Milli Mücadele neticesinde, 28 Haziran 1921 tarihinde İzmit düşman işgalinden kurtulmuştur.
Kurban Bayramımız kutlu olsun...