Dilek ALP

Dilek ALP

KENT SERİSİ 35: KENTSEL METABOLİZMA

KENT SERİSİ 35: KENTSEL METABOLİZMA

Metabolizma kelimesini sadece canlılar için kullanmaya alışkınız, “Kent ve Metabolizma” öğelerini aynı cümlede kullanmak ne kadar yaratıcı olur bilmiyorum ama benzer etkilere maruz kalan kentlerin de metabolizma sorunları olduğundan eminim. Canlılarda yaşamın sürdürülmesi sırasında gerçekleşen tüm tepkimelerdir metabolizma dediğimiz olaylar silsilesi. Yapıcı ve yıkıcı nitelikteki etkilerin tümünü içerir. Bana göre anlayış olarak kentlerin de bu etkiler altında mücadele ettiğini düşünürsek, o kadar da çarpık bir benzetme olmadığını kabul edebiliriz.

"Kentsel Metabolizma" kavramı, son yıllarda kentsel sürdürülebilirlik araştırmalarında popülerlik kazandı ve kentsel ekoloji, endüstriyel ekoloji, politik ekoloji ve politik-endüstriyel ekoloji gibi çeşitli disiplin alanlarında şekillendi. Şehirlerin sürekli artan doğal kaynaklar talebinden ve bunların çevresel etkilerinden bahseden bir anlayış halini aldı. Kentsel metabolizma alanı, şehirlerin kaynak yoğunluğunu ve buna bağlı atık ve kirleticileri değerlendirmek için yöntemler sağlıyor günümüzde.

Örneğin artan sayıda bilim-politika girişimlerine yönelik çabalara rağmen, kentsel metabolizma çözümleri henüz tutarlı bir şekilde vaatlerini yerine getiremiyor. Bu alanda üç ana sorun ortaya çıkıyor: Kentsel ve endüstriyel ekolojide süreklilik sağlanamaması, kentsel metabolizmanın biyolojik ve sosyal yönleri arasındaki bağımlılığın tam anlaşılamaması ve sistemlerin gerçek dünya tasarım uygulamaları ile arasındaki kayıp halka…

Peki kentler nasıl sürdürülebilir hale gelebilir?
 

Birçoğumuz şehirlerde yaşadığımız için, sürdürülebilir bir çevrenin sağlanması hayati önem taşıyor. Ancak şehirlerin var olan (genel olarak yerel yönetimler) kendi yönetim ortamları ve vatandaşları için iyi bir yaşam kalitesi sağlama hedefleri, çevresel sorunların üstesinden gelmek için yerel eylemler, en avantajlı konumlardır. Kent yönetimleri bu konuda kilit rol oynar. Şehir planlamasını uygulayarak atık ve su yönetiminin, toplu taşımanın ve arazinin verimli bir şekilde kullanılmasının iyileştirilmesi de çok önemlidir. Bugün, iklim değişikliğine uyum, ekosistemlerin korunması ve restorasyonu konularında da sahnede aynı sorumluluklar konuşuluyor.

Kentsel sürdürülebilirlik, yaşanabilirliği iyileştirmek, yeniliği teşvik etmek ve çevresel etkileri azaltırken ekonomik ve sosyal ortak faydaları en üst düzeye çıkarmak için kentsel alanların ve şehirlerin yeniden canlandırılmasını teşvik etmelidir.

Kentlerde sürdürülebilirlik anlayışı, genel olarak belirli bir kaynağın korunmasını amaçlayan programları, girişimleri ve eylemleri belirtmek için kullanılır. Bununla birlikte, aslında sürdürülebilirliğin dört ayağı olarak bilinen insani, sosyal, ekonomik ve çevresel olmak üzere dört farklı alanı ifade eder.

İnsani sürdürülebilirlik, toplumdaki beşeri sermayeyi korumayı ve geliştirmeyi amaçlar. Sağlık ve eğitim sistemlerine yapılan yatırımlar, hizmetlere erişim, beslenme, bilgi ve beceriler insan sürdürülebilirliği çatısı altındaki programlardır. Mevcut doğal kaynaklar, alanlar sınırlıdır ve sürekli büyüme ihtiyacı vardır. Dünyanın dört bir yanındaki topluluklar ticari faaliyetlerden olumlu veya olumsuz etkilenebilir veya ham madde tedarik etmek için kullanılan yöntemlerden etkilenebilir. İnsan sürdürülebilirliği, toplumun refahını desteklemek için becerilerin ve insan kapasitesinin geliştirilmesini kapsar.

Sosyal sürdürülebilirlik, toplumumuzun çerçevesini oluşturan hizmetler yaratarak ve yatırım yaparak sosyal sermayeyi korumayı amaçlar. Kavram, topluluklar, kültürler ve küreselleşme ile ilgili olarak daha geniş bir dünya görüşünü barındırır. Gelecek nesilleri korumak ve yaptıklarımızın başkaları ve dünya üzerinde bir etkisi olabileceğini kabul etmek demektir. Sosyal sürdürülebilirlik, uyum ve dürüstlük gibi kavramlar ve insanlar arasındaki ilişkilerin önemi ile sosyal kaliteyi korumaya ve geliştirmeye odaklanmaktadır. Sosyal sürdürülebilirlik, Birleşmiş Milletler sürdürülebilir kalkınma hedefleri tarafından tanımlanan sürdürülebilir kalkınma fikrini içerir.

Ekonomik sürdürülebilirlik, sermayeyi sağlam tutmayı amaçlar. Sosyal sürdürülebilirlik, sosyal eşitliği iyileştirmeye odaklanırsa, ekonomik sürdürülebilirlik, yaşam standardını iyileştirmeyi amaçlar. İş bağlamında, zaman içinde şirket karlılığını korumak için varlıkların verimli bir şekilde kullanılması anlamına gelir. “Yüksek ve istikrarlı ekonomik büyüme seviyelerini sürdürmek, sürdürülebilir kalkınmanın temel hedeflerinden biridir. Ekonomik büyümeden vazgeçmek bir seçenek değildir. Ancak sürdürülebilir kalkınma, ekonomik büyümeden daha fazlasıdır. Büyümenin niceliği kadar niteliği de önemlidir.”

Çevresel sürdürülebilirlik, doğal sermayenin (örneğin toprak, hava, su, mineraller vb.) korunması yoluyla insan refahını iyileştirmeyi amaçlar. Girişimler ve programlar, nüfusun ihtiyaçlarının gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün verme riski olmadan karşılanmasını sağladığında çevresel olarak sürdürülebilir olarak tanımlanır. Çevresel sürdürülebilirlik, işletmelerin çevreye kısa veya uzun vadede herhangi bir zarar vermeden nasıl olumlu ekonomik sonuçlar elde edebileceğine vurgu yapmaktadır.

Sözün özü; sürdürülebilirlik, yaşam kalitemizi artırır, ekosistemimizi ve gelecek nesiller için doğal kaynaklarımızı korur. Çevreci ve sürdürülebilir olmak yalnızca kentler için faydalı olmakla kalmaz; ayrıca uzun vadede çevreye odaklanmanın faydalarını en üst düzeye çıkarır.


 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 7259 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi