Dilek ALP

Dilek ALP

KENT SERİSİ 17: RÜZGÂRA SUYA RUH VEREN MİMAR

KENT SERİSİ 17: RÜZGÂRA SUYA RUH VEREN MİMAR

Röportaj:
MERAL AKÇAY
İç mekân tasarımcısı - Sanat yönetmeni - Köşe yazarı

Aralık 2021 / İstanbul, Dilek Alp

Kadınların mimarlık ve tasarım alanlarındaki etkin rollerinin, büyük ölçüde göz ardı edildiği dönemlerden geçtik. Ülkemizde mimarlık alanında cam tavanı kıran, başarılı kariyerler kuran ve beğenilen simge yapılarından birçoğunu tasarlayan kadın mimarlarımız var.

Bir buçuk asırdır kadınlar, erkek egemen bir meslekte tasarım ve mimariye olan tutkularını ve yeteneklerini kanıtlıyorlar, hatta bazı kadın mimarların katkıları mimarlık tarihini şekillendirdi. 21. yüzyılda bile mimarlığın kadınlar için zorlu bir kariyer yolu olabileceği ve cinsiyet eşitsizliğinin endişe kaynağı olmaya devam etmesi ise bir paradoks. Bununla birlikte, mimarlık kariyerlerinde, mesleğin erkek kulübüne her gün meydan okuyan ve bugün bildiğimiz gibi mimarlık üzerinde derin bir etki bırakan nice kadınlar çalışıyor günümüzde.

2021 yılını arkada bıraktığımız bugün, yetenekleri ile büyüleyen bir kent tasarımcısı ile sizleri tanıştırmak istiyorum. Ülkemizde çok beğenilen, sayısız önemli projeyi yürütmüş, kent kültürüne saygılı, tasarımları ile hayata dokunan değerli iç mimar, yazar ve sanat yönetmeni Sayın Meral Akçay sizlerle…

*

Mimarlık, yazarlık ve sanat danışmanlığı… Hangisi öncelikli ilham kaynağı?

İç mekân tasarımı, iç mimarlık yolumun başladığı yer. Farklı konular gibi görünse de hepsinin temelinde tasarım ölçeği var. Yazarlık da sanat danışmanlığı da aynı yolun farklı durakları gibi aslında. Yazılarım tasarım, iç mekân, sanat, kültür üzerine. Sanat yönetmenliği yine tasarımla şekillenen bir disiplin. Benim ilham kayağım ''Dokunur olmak'', tüm yaptığım işlerin birilerinin hayatına dokunacağını biliyor olmak. Bu duygu daima iyi hissettiriyor.

Sizce “sınırsızlık” kelimesi nasıl tanımlanabilir?

Sınırsızlık bence iki yüzü olan bir kavram. Bir yüzünü insanın kendine sağlayabileceği enfes bir alan olarak tarif edebilirim. Mesela benim için tasarım yapmak sınırsız bir özgürlük sahası. Diğer yüzü ise biraz daha tehlikeli, biraz daha bencil. Sonsuzlukla karıştırıldığında ise kırıcı.  İnsan ölçeğinde baktığımızda ise saygısızlıkta sınırı olmayan birinin varlığı sınırsızlık tanımının diğer yüzü.

Kent tasarımlarında mimar, şehir plancısı, peyzaj mimarı ve iç mimar nasıl bir iş paylaşımı yapmalı? Ülkemizde bu uzmanlar verimli birliktelikler kurabiliyor mu?

Kurduğunu düşünmüyorum. Hala mimarın - iç mimarın görev tanımları yapılırken tartışılan konu başlıkları aynı seyirde devam ediyor. Bahsettiğimiz tüm disiplinleri bir insan vücudunun uzuvları gibi düşünmek lazım. Biri eksik olunca hasta olarak tanımlanır değil mi? Kent tasarımlarında da bu kadar tartışılan konunun çokluğu işte bu eksiklikten kaynaklanıyor. Yönetimler konunun baş muhatabı. Eğer verimli birliktelik kurulsaydı cumhuriyet döneminden bu güne kadar kent belleğinde örnek gösterilecek yüzlerce şey olurdu. Biz hala var olan planlamaların, mimarlığın üstüne hatırı sayılır şeyler koyamadık. Çünkü yönetimlerde, meslek disiplinleri bir arada çalışmayı, bir arada düşünmeyi, bir arada paylaşmayı bilmiyor. Bireysel ölçekte ilerlediğimiz için bu konuda maalesef eksiklerimiz çok.

Ülkemiz coğrafyasını dekore edeceğimiz bir mekân olduğunu hayal etseydiniz, tasarımınızda hâkim öğeler ve baskın renginiz ne olurdu?

Çok güzel bir soru. Bu soruyu uzun uzun düşündüm. Ben ülke coğrafyasının kültür şekillerini, biçimlerini buna bağlı olarak oluşmuş kent belleklerini, hafızasını çok önemsiyorum. Olduğu gibi koruyabilseydik keşke. Yaşam şekillerimiz, biçimlerimiz değiştikçe kültürler de değişiyor. Dolayısıyla kent bellekleri, mimarisi de bu bağlamda gelişiyor diyemeyeceğim ama değişiyor. Her kent kendi kültürünü, doğasını, mimarisini yaşatsa, yok etmese aslında dünyanın en renkli ve çeşitliliğe sahip ülkesi olarak kusursuz şeylere sahibiz. Kendine özel, geleneksel duruşunu kaybetmemiş, kendi kültürüyle sınırlarını çizmiş, çeşitliliğe katkı sunan kentler coğrafyayı kıymetli kılar. Eğer bir tasarım yapmam mümkün olsaydı, tüm bu parametreleri içinde bulunduran kent özellikleri ön plana çıkan bir yerleşim modeli sunardım. Renkleri ise o kentin dokusuna, ruhuna göre belirlerdim.

“Ruhları olan kentler” tanımı size neyi çağrıştırıyor? “Kentleri korumak” deyince ne anlaşılmalı? Korumacılık ruhu tasarımcıyı nasıl etkiler?
Ruhu olan kent tarihine, hafızasına, mirasına saygılı olan kentlerdir. İstanbul... Ruhu olan dünyada özel olan nadir şehirlerden biri mesela. Koruma konusunda çok yara almış bir şehir olsa da hala var olan bellek bile ruhunu ortaya koyuyor. Kentleri korumak sadece mimarlıkla mümkün olmaz. Kentler yönetimlerle, kent tasarımcılarıyla en önemlisi de içinde yaşayan insanlar vasıtasıyla korunur. Yaşadığı kenti korumayan, yaşadığı kenti tanımayan insanlar çoğunluktaysa o kenti korumak mümkün değildir. Geçmişin izi olmazsa gelecek olmaz. Geçmiş geleceğe referanstır.

Marka bir kent nasıl yaratılır? Sizin marka olarak nitelendirdiğiniz bir kent var mı?

Bir kent öğrenciyi,  yatırımcıyı, turisti, göçmeni kendine sevdiriyorsa, iyi hizmet veriyorsa o kent marka kenttir. Marka kentler iyi yönetimler, yatırımlar ve koruma ile yaratılır. Bir kenti marka yapmak onu özel kılan her şeyi korumakla başlar. İstanbul bu konuda Türkiye’nin marka kentidir mesela. Örneğin Paris ve Lyon kentleri Fransa’nın iki kenti, marka olan ise Paris’tir. Çünkü yatırım, eğlence, çeşitlilik, hizmet farklılığı, yönetim şekilleri Paris'te çok farklıdır. Benim bu konuda en etkilediğim kent ise Viyana…

Tasarımcı gözüyle baktığınızda en etkilendiğiniz kültür kimler olmuştur?

Bence dünyanın en etkili kültür zenginliği Türkiye'ye ait. Tasarım insanlık tarihinden bu yana hayatta kalmak için bir akıl yürütme biçimi. Her kültür kendi içinde sosyo-kültürel ve ekonomik durumuna göre gelişmiş. Türkiye'yi bu anlamda çok zengin buluyorum. Türkiye'de Rum, Ermeni ve Yahudi halkları yaşamış ve kültürümüze, mimarimizi, yaşam biçimlerimize farklı değişiklik katmışlar. Bizler de aslında bu sevmiş tasarım biçimimize entegre etmişiz. Bugün ki gibi değilmiş o dönemler. İyi ki de değilmiş. Kültür zenginliğimize katkıları çok fazla. Bu yüzden Türkiye'yi bu anlamda bir bütün olarak görüyor ve Türkiye diyorum.

Toplumlarda zorunluluklar mı, yaratıcılık mı yoksa akımlar mı tasarımcıya ilham veriyor? Dünyada yapı ve kıyafet moda akımları, o dönemin ekolünü oluştururken senkronize mi ilerler? 

Günümüz dijitalleşme eğilimi tasarımları nasıl etkiledi?

Aslında hepsi tasarımın çıkış noktası. İhtiyaç zorunluluğu olmasa yaratıcılık ortaya çıkmazdı. Yaratıcılık olmasa da akımlarla tanışmazdık. Akımları dönemler oluştursa da tasarım yaratıcılığına daima ihtiyaç duyulmuş. Tasarımcıya ilham veren şeyler içinde somut şeyler kadar soyut şeyler de etkiliyor. Bir duygunuzun yoğunluğu da tasarım anlayışınıza ilham verebiliyor. Örnekle bunu destelemek isterim. Annem kanser hastası olduğu için bundan 20 yıl önce uzun bir süre hastanede vakit geçirdim. Hastanenin bende yarattığı duygular bütününde hatırladığım en net ve canımı yakan şeylerden biri soğuk metal sandalyelerde oturarak iyi haber beklemekti. Hastanenin kokusu, etrafımda gri ve siyah renklerin baskısı... Hepsi o süreçte ruhuma paslı çivi gibi çakılan duygulardı. 15 yıl sonra hastane yapmak için projeyi çizmeye başladığımda bu duygularım bana ilham oldu. Sıcak renklerden oluşan, çok rahat ergonomiye sahip oturma elemanları tasarladım. Hastanenin sadece VIP bölümünü değil tüm bölümlerine sanatçıların yağlı boya tablolarıyla bir saat galerisine çevirdim. Duvarlarının rengini, zemini... Hepsini o paslı çiviyi çıkararak değiştirdim... İşte bu soyut bir duygunun bana verdiği ilham.

 

Dünyada moda ve mimari farklı disiplinler olsa da ikisinin de ortak noktası insan bedeni.  İkisi de malzeme, oran, renk, detayla kendini ifade eder. Bence senkronize ilerlemiş. Papalık ve Krallık arasında güç gösterisi olarak nitelendirilen Gotik mimarisi, sivri uçlarla modayı da etkilemiş. Rönesans dönemine bakınca mesela, aşırıya kaçan süsleri, saraylarda gördüğümüz gibi kıyafetlerde de görüyoruz. Birbirinden çok etkilenmişler.

 

Teknolojinin tasarım ölçeğinde bence çok faydası olduğu gibi zarar veren tarafları da var. Özgün ve kişiye özel, el yapımı şeylerin azalması kötü taraflarından birisi. Dünya ölçeğinde baktığımızda her gün çoğalan nüfus sayısı ise ihtiyaçları karşılamak açısından teknolojik adımların bir ihtiyaç olduğu da bir gerçek.

Zaman yolculuğunda ruhu yüzyıllarca yolculuk yapmış, kentlerin simge yapıları insanların hangi yönlerine hitap eder? Sadece binanın mimarisi olamaz bu etken…

Evet, sadece mimarisi değil. Orada yaşananlar, yaşayanlar bizi etkiliyor bence.  Çıplak gözle, elle görebileceğimiz, dokunabileceğimiz bir şeyden bahsediyoruz. Kitap değil. Canlı olarak orada olmak, dokunmak, hissetmek insanın yaşayabileceği en güzel duygulardan biridir. Bence bu duygu düşünerek, dokunarak, görerek o döneme ışınlanıyor gibi hissediyoruz.

Bazı mekânlara girdiğinizde kendinizi oraya ait hissedersiniz, bazı mekânlarsa bizi dışlar, bu hissin altın bir kuralı var mıdır? Feng Shui burada mı devreye giriyor?

Evet, tam da burada devreye giriyor. Bir mekânın enerjisi doğru planlanmışsa orada vakit geçirmek iyi gelir. Enerjiyi doğru planlamak ise feng shuidir. Renklerin, dokuların, eşyaların hepsinin bir dili var. O dille harika cümleler kurduğunuzda feng shuiyi anlatmış olursunuz.


Bizlere değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz Meral Hanım.
Nazik davetiniz ve “Kent Serisi” içeriği ile ülkemiz kültür envanterine büyük bir katkı sağladığınız için ben teşekkür ederim.


MERAL AKÇAY KİMDİR?

İç mimari ve dekorasyon eğitimi ardından proje direktörlüğü ve iç mekân tasarımı danışmanlığı hizmeti veren Meral Akçay Borneo Mimarlık-tasarım ve Feng Shui akademisi, firmaların proje direktörlüğünü yapmaktadır. “Meral Akçay Konsept ve Mimarlık” firmasının kurucusudur. Sinema, dizi ve çeşitli markaların set dekorlarını ve Sanat yönetmenliğini yapmaktadır.
 

                •            Değişim Sanat Akademisi/Akademi Mimar ’da iç mimari ve dekorasyon eğitimi aldı.

                •            Bahçeşehir Üniversitesinde “Sanat Yönetmenliği” eğitimi aldı.

                •            Milliyet Dekorasyon ve Bilim ve Ütopya Dergisinde köşe yazarlığı yapıyor.

                •            TRT’de iç mimari ve dekorasyon üzerine program yaptı.

                •            Borneo Mimarlık Ve Tasarım Firması proje direktörü.

                •            Feng Shui Akademisi proje direktörü.

                •            Enza Home ve birçok köklü firmalara koleksiyon hazırladı.

                •            Film ve dizilerde sanat yönetmenliği ve set dekorları yapıyor.

                •            29 Ekim 2021 de vizyona giren GREV filminin set dekorlarını yaptı.

 


Tamamladığı projelerden bazıları;

Altunizade Batıgöz Hastanesi

Fen Yapı Özel Konutları

Paşabahçe Mağazaları

Brn Yatak Mağazaları

Zekeriyaköy Villaları

Ziynet Sali ve birçok sanatçı özel konutları

 

bbb.jpg

Bu yazı toplam 5711 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Dilek ALP Arşivi