Kaos ortamı ve savaş uyarısı
Savaş ve sıkıyönetim politikalarını tartışır olduk 2015 Türkiye’sinde. Bunun tek nedeni, AKP’nin dış politikadaki iflasıdır. Çünkü, işbaşındaki kadrolar hem dışarıyı hem de içeriyi konsolide edecek tek tarzın savaş olduğuna inanıyor.
DİSK Başkanlar Kurulu da bu tehlikeye işaret etmiş birkaç gün önce. Savaş ve sıkıyönetim politikalarının yarattığı kaos ortamında emeğin haklarının daha da tırpanlanması tehlikesine işaret etmiş. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, konfederasyon ve bağlı sendikalarına karşı objektif davranmayıp siyasi bir tutum aldığına dikkat çekip keyfi, hukuksuz ve yasal olmayan durumun kabul edilemez olduğunu duyurmuş.
Eh, çok da haksız sayılmazlar…
‘’Hiç kimsenin siyasi hedefleri, ihtirasları ve hırsları, tek bir yurttaşımızın canından, dökülen bir damla kanından önemli değildir.
Seçimlerde istediğini alamayan, tek adam diktatörlüğü dayatmasını hayata geçirecek oy oranına erişemeyen ve tek parti iktidarını kaybeden AKP, hatalarından ders çıkarmak yerine bugün tehlikeli bir oyun oynamaktadır. Halk desteğinden yoksun, meşruiyetini yitirmiş hükümet, savaş ve fiili sıkıyönetim uygulamaları ile hedefine ulaşmayı amaçlıyor.’’
Yukarıdaki ifade, Başkanlar Konseyi sonuç bildirgesinden. Tamamını sahipleniyor ve doğru buluyorum.
Suruç’ta 31 insanımızın öldürüldüğü katliamın ardından hükümetin attığı her adım ülkeyi uçurumun eşiğine getirmektedir. Katliamın ardından yapılan operasyonlarda gözaltına alınan hemen 10 kişiden 9’unun ölen insanlarla benzer idealleri, dünya görüşünü paylaşan insanlar olması tesadüf değildir.
Siyasi partilerin, sendikaların basılması, Cemevine dahi gaz bombalarıyla saldırı düzenlenmesi de öyle.
AKP’nin Ortadoğu’da kışkırttığı mezhepçi-etnik temelli savaşı, ülke içine taşımayı hedeflediğini göstermektedir. Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’ya yönelik savaşı kışkırtan politikaları sorgulanan hükümet, bu politikaları daha da derinleştirmeyi, savaşı ülke içine de taşımayı tercih etmektedir.
Türkiye’nin yakın tarihini bilen herkes ülkenin kadim sorunlarının savaşla, şiddetle çözülemediğini görmektedir. Savaş daha fazla baskı ve kan, daha fazla baskı ve kan daha fazla savaş getirmektedir. Bu bir kısır döngüdür. Bu topraklar kana doymuştur. Savaşlarda, çatışmalarda sadece ve sadece işçi sınıfının, emekçilerin, yoksulların çocukları ölürken, çok küçük bir azınlık gücüne güç, sarayına saray, servetine servet eklemiştir.
Son olarak;
Savaşın bedelini, her zaman olduğu gibi işçiler-emekçilerin ödeyecektir. Dökülen her damla kan işçi kanı olacaktır. Savaş ortamında, işçiler mezhepsel ve etnik temelli olarak birbirine karşı kışkırtılacaktır. Farklı dillerden, inançlardan işçiler, işçi-emekçi çocukları ölecek, küçük bir azınlığın iktidarı ve servetini büyüyecek.
İşte, bu yüzden, kaos ortamından çıkış önerileri ve savaş uyarılarına en fazla kulak vermesi gerekenler işçiler-emekçiler ve yoksul ailelerdir.