KENT SERİSİ 40: KALDIRIM MÜHENDİSLERİNİN HAKLARI TESLİM EDİLSİN…
Medeniyet seviyesinin, kaldırım yüksekliği ile bağlantılı olduğunu duymuşsunuzdur. Bu anlayışı derinlemesine düşündünüz mü hiç? Kent halkının sadece çekirge gibi zıplayabilen çocuk ve gençlerden ibaret olmadığı aşikâr. Engeli olan vatandaşlarımız, yaşlılarımız, bebek arabası kullananlarımız, yürüme zorluğu çekenlerimiz ve hamile kadınlarımız dediğimi anlayacaklardır. Kaldırım mühendisliği diye alaycı bir kavram geliştirilerek, bir meslek grubu değersizleştirilmiş sokak dilimizde… İşsiz güçsüzlere atfedilen bu benzetme aslında ne kadar önemli bir bilseniz. Bir kenti tanımlayan en önemli öğedir “kaldırımlar”, özellikle marka olan kentlerde. Örneğin Paris kaldırımlarının olmayışı ile ünlüdür, Eiffel kulesi diyenlerinize inat.
Normal koşullarda 3-15 cm yükseklikte olması gereken kaldırımlarımızın çoğu yerde 35-40 cm yüksekliğe erişmesi, en fazla %8 eğimli olması gereken kaldırım rampalarının, ülkemizde tek başına çıkmanın imkânsız olduğu 'Göstermelik Engelli Rampaları' takdire şayan. Kısacası o kaldırımları projelendiren mühendislerin ne kadar önemli bir işe imza attıklarını idrak etmeleri gerekiyor. Ve bu projelere imza atan kent yöneticilerinin de…
Bu yönleri ile tanınmış kentlerin yöneticilerine baktığımızda teknik alt yapı bilgisine sahip olmaları tesadüf değil… Ama nedense bizim ülkemizde konuyla ilgisiz meslek grupları belediye başkanlığı için uygun görülür. Kent planlanması ve kent yönetimi ile ilgili temel bilgiye sahip olmayan kişilerin bu görev için uygun olmadığını hep savunmuşumdur. İnanılanın aksine “Hiç bir şey olamazsan en azından şehrin başkanı olursun” denilen bir makam değildir burası… Onun için ülkemizde kentlerin birçok büyük sorunu temelden değil yüzeysel ve dönemsel olarak çözülüyor/çözülemiyor. Deveye "Boynun eğri" demişler, "Nerem doğru ki?" demiş, deyişine benzedi bu şimdi.
Kaldırımlar, şehrin sokaklarını birbirine bağlayan ve insanların mekânlar arasında güvenli ve kolay bir şekilde seyahat etmesine olanak tanıyan, kentsel altyapının önemli bir parçasıdır.
Çoğu insan büyük bir şehirde gezinmek için araç ulaşımını kullandığından, şehir planlamasında genellikle kaldırımlar göz ardı edilir. Ya da kurallarına göre projelendirilmeyen kaldırımlar sürekli yenilenmeye tabii tutulur. Kentlerde inşaat hali onun için bitmez. Varış noktalarına gidip gelen yayalar, şehirleri içinde bir bloktan diğerine güvenle yürüyebilecekleri özel bir alanı hak ederler. Daha kapsayıcı bir kent topluluğu yaratmak için kaldırımların kalitesi iyileştirilmelidir.
Kaldırımlar ve yürüyüş yolları, insanlara karayolu taşıtlarından ayrılmış kamu geçiş hakkı içinde seyahat etmeleri için alan sağlayan yaya şeritleridir. Çocukların yürümesi, koşması, kayması, bisiklete binmesi ve oynaması için ekstra yer sağlarlar. Eğer doğru projelendirilirse yayalar için hareketliliği geliştirir ve her türlü yaya erişimini kolaylaştırır: Eve, işe, parklara, okullara, alışveriş alanlarına ve toplu taşıma duraklarına gidiş ve dönüşü mümkün kılar. Yürüme yolları, her yeni yol tesisinin bir parçası olmalıdır.
Yaya kaldırımları sürdürülebilir planlanmalıdır günümüzde. Belediyeler sağlam, yapı malzemesinin kaymaz, uzun ömürlü ve estetik olmasını sağlamalıdır. Projelendirilirken sokak mobilyası yerleşimi yaya akışını kısıtlamamalıdır. Yağmur sularından korunmak için yapılan drenaj sistemi gözden kaçmaması gereken önemli bir detaydır, sadece periyodik bakımları yapılarak en az 30 yıl kullanımı mümkün olmalıdır. Diğer ülke kentlerinde rahatça uygulanan yöntemler biz de neden uygulanamıyor, bu iş kime yarıyor bunu da sorgulamak gerek…
Şehirlerin daha kapsayıcı olması için kaldırımların ve patikaların özel ihtiyaçları olan bireyler için erişilebilir olması gerekir. Bir kenti planlamak, hayatın farklı kesimlerinden tüm insanlara kucak açan bir ortam yaratmak için her demografiyi göz önünde bulundurmak anlamına gelir. Görme engelli vatandaşların ve tekerlekli sandalyelerin kullanımı için düşük açılı rampaların yapılması çok önemlidir.
Kent kaldırımlarının kalitesini iyileştirme söz konusu olduğunda görünüm de önceliklidir. Yürümeyi teşvik etmek için canlı bitki örtüsü ve ağaçların kullanımı cazibeyi artırır. Kaldırımın estetiğini artırmak için kentsel mobilyalar bulundurarak bu yürüyüş yollarının kullanımını daha keyifli hale getirmek mümkün.
Yürümeyi seçen insanlar için, daha düşük kardiyovasküler hastalık oranları, obezite ve diğer sorunlar dahil olmak üzere bir dizi sağlık avantajı vardır. Çok sayıda araştırma, okula yürüyerek giden çocukların daha iyi konsantrasyona sahip olduklarını gösteriyor.
Kaldırımlar, kaldırım pazarları, kafeler gibi toplum için sosyal alanlar haline gelir. Satıcılar mallarını satmak için tezgâhlar kurarlar ve restoranların açık havada yemek yemek için kaldırımda birkaç masası olabilir. Çocukların oyunları için ekstra bir alandır. Belki düşünmediğimiz bir detay fakat mahallenin yürünebilirliği mülk değerini artıran bir özellik şuanda.
Kısaca; bir kentte birbirine karışan yayalar olmadığında, sivil yaşamınız da mümkün olmuyor. Bu kadar çok sosyal sorun yaşamamızın temel nedenlerinden biri de bu. Kamusal alanlar, ortak iyinin fiziksel tezahürüdür. Kaldırımlar, yürüyüş yolları gibi kamusal alanları önemsemez, değerini düşürürseniz, ortak iyinin anlamına ihanet etmiş olursunuz.
Başka bir deyişle, doğru planlanmış kaldırımlar sizi sadece bir sokak aşağı indirmez, sizi direkt medeniyete ulaştırır. Şehirler, yaşamda olduğu gibi öncelikler etrafında şekillenir. Bireyler olarak daha yüksek değer verdiğimiz şeylere daha fazla zaman ayırdığımız gibi, şehirlerimiz de değer verdikleri şeylere daha çok yer veriyor. İdeal bir dünyada belki de parklar, kültürel tesisler ve konutlar en fazla araziye ve öneme sahip olacaktır. Ama ideal bir dünyada henüz yaşamıyoruz.
Kaldırımlar, kentlerimizde ki her bir kişiye ne kadar değer verdiğimizin en basit fiziksel tezahürüdür. Eğer kente bir değer katmak istiyorsak, gündelik olana yatırım yapmalıyız. Yani insana ve insanların konforuna... Tabii her şeyin başında kaldırımları tasarlayan mühendislere de yapılan bu alaycı benzetme için de koca bir özür dilenmeli diyorum.