İşçiye ayar çekmek

İşçiye ayar çekmek

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ardından da Başbakan Ahmet Davutoğlu Türk-İş Genel Kurulu’nda konuşma yapıyorlar. Neden acaba ? Anlaşılan, bu dönem, yani asgari ücretin yeniden belirleneceği günlerde ‘işçiye ayar çekmek’ gerekiyor. Eh, bu görevi de rahatlıkla üstlenen Cumhurbaşkanı, Başbakanlık yaptığı döneme atıfta bulunarak, ‘’1 Mayıs'ı resmen İşçi Bayramı olarak ilan ettik. Ama, 1 Mayıs bahanesiyle milletin huzurunu kaçırmak için uğraşanları bu da durdurmadı. Yine ortalığı yakıp yıkanlar polise saldıranlar var. Bunların 1 Mayıs'ı bayram olarak görmek diye dertleri yok. Zaten çoğu işçi falan da değil. Marjinal örgütlerin flamalarını taşıyarak ellerinde molotoflarla yollara düşenlerin amacı kaos çıkarmak" diyor. Yani, özcesi, ‘’Türk-İş üyeleri bir daha bu 1 Mayıs kutlamalarına itibar etmesin’’ demeye getirmiş. İşçi sınıfına daha nasıl etkili bir ayar çekilebilir ki ? Erdoğan diyor ki; "Şimdi Ocak 2016'dan itibaren 1300 lira asgari ücret ödemesi konuşuluyor. Asgari ücreti ne olarak tanımlıyoruz; 1300 liranın altında hiçbir işveren yanında çalıştırdığına ücret veremez. En az vermesi gereken rakam 1300 lira. Kanaati hep işçiden beklemeyin. İşveren olarak siz de kanaat ekonomisini öğrenin.’’ Konuşmanın bu bölümünde dil birliği yok. Kime ne diyor belli değil. Önce asgari ücretin ne olduğunu anlatmak istemiş, sonra hep işçiden beklememe öğüdünde bulunmuş, en sonunda da işverene nasihat etmiş. Şaşırmadım desem yalan olur doğrusu. Bu kadar farklı yaklaşımları aynı cümle içerisinde kullanmak önemli bir özellik. Oradan Anayasa meselesine geçiş yaparak, ‘’Anayasa meselesi bir memleket meselesi. Türkiye tarihinde ilk defa kendine siyasetçilerin iradesiyle bir sivil anayasanın yapılabileceği dönem açıldı. 1 Kasım'da açılan yeni dönemi fırsata çevirmeliyiz. Bir darbe anayasasıyla geleceğe yürümeyelim’’ deyivermiş. İyi de, sözünü ettiği Anayasa gereği, darbe Anayasasının kurumsallaştırdığı YÖK’e ilişkin bir tasarım olacak mı ? Yani YÖK kaldırılacak mı ? Bence kocaman bir HAYIR, Öyleyse, sözü edilen ‘darbe anayasasından kurtulmak’ değil, o anayasanın diktatörlüğü meşru kılacak ve koruyacak bir restorasyona uğratılmasıdır. Bunu yaparken de, ‘darbe anayasasını ortadan kaldırıp özgürlüklerin önünü açıyoruz’ algısı üzerinden yalan siyasetini sürdürmek tek ve en önemli ilke olacak. Neyse… Sonra, Suriye sınırında düşürülen Rus uçağı dolayısıyla yaşanan gerginliğe atıfta bulunan cümleler de dikkat çekici. Cumhurbaşkanı soruyor, Rusya Suriye'de ne arıyor ? Bu soruyu sormak şimdi mi aklınıza geldi demezler mi insana… ‘’380 bin insanı öldüren katil Esed'in davetine icabet etmek mecburiyetinde değilsiniz’’ sözü de kendisine ait. Evet, kimse hiçbir davete icabet etmek zorunda değil, ama icabet ettiği davetler için de başka ülkelerin yöneticilerine hesap vermek zorunda değil. ‘’Suriyelileri temsil eden Esed değil, ılımlı muhalefettir’’ sözü de, Suriye’nin içişlerine müdahale anlayışının açık ifadesidir. Bütün bunları şunun için yazdım… İşçinin refahını yükseltecek düzenlemeler hazırlığı konusunda tek kelime etmemiş sayın Cumhurbaşkanı. (Asgari ücret için söylediklerini bunun dışında tutarsak) Demek ki, işçiye önümüzdeki dönem yine açlık, sefalet ve zulüm düşecek. O yüzden, işçinin dikkatini başka yöne çekmeye özen göstermiş. İyi de, bir işçi konfederasyonunun genel kurulunda bunlar konuşulacak ve o işçilerin bir itirazı olmayacaksa, ülkede ekonomik, sosyal ve siyasal alanda güçler dengesi olabilmesi mümkün mü ? Görüntü, tek adam yönetiminin hakimiyetini yerleştirmeye yönelik adımların sıklaştırıldığı yönünde. Bu durumun, ‘’Sana, açlık sınırı altında asgari ücret verilmesini belirlerim, gelir genel kurulunda da akıl veririm’’ demekten başka bir anlamı olamaz. İşçiye ayar çekmek de böyle bir şeydir zaten. Yeni Türkiye’nin yeni dönemi, işçi sınıfına ve onların biricik örgütleri sendikalara hayırlı olsun…

Bu yazı toplam 174 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi