Hamle savaşı (2)
Ayağa kalkan işçi sınıfının, yeniden oturmamak için uzun erimli, kazanıma da açık olan yeni stratejiler geliştirmesi, sırf bu yüzden artık kaçınılmazdır.
Çünkü;
Sadece üç taleple mücadele etmek ve görece rahatlatıcı düzenlemelerle ‘’kazandık’’ havasına girmek, işçi sınıfı adına sağlam bir adım atmak anlamına gelmez.
Talepleri bir kez daha anımsayalım;
-Ücretlerimiz BOSCH sözleşmesi baz alınarak yeniden ayarlansın, MESS bunun için gerekeni yapsın.
-Yaşadığımız süreçten dolayı hiçbir işçinin işine son verilmeyeceği konusunda garanti verilsin.
-Bu süreçte işten atılan işçi arkadaşlarımız geri alınsan
-Türk Metal sendikası gidecek
-Temsilcilerimizi demokratik bir yöntemle belirleyeceğiz.
Bunlar arasında en çok dikkatimi çeken ‘’TÜRK METAL SENDİKASI GİDECEK’’ olanıdır. Evet, bence de TÜRK METAL gitmelidir, çünkü işveren destekli, işçi çıkarı yerine işveren çıkarını koruma anlayışında bir sendikadır.
Peki, yerine ne gelecek ?
Bu saatten sonra sendikasız iş yaşamını savunmak, işçi sınıfının işi olmamalıdır. Yani, HYUNDAİ ve benzeri işyerlerindeki sendikasızlaştırmanın nasıl bir köleleştirme operasyonu olduğunu, öncelikli olarak işçiler iyi bilmektedir. O yüzden, bu seçeneğin fazla anlamı olmadığını düşünüyorum.
DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’in TÜRK METAL’den boşalan yeri doldurma olasılığını da en azından şimdilik gerçekçi bulmuyorum. BOSCH’ta yaşananlar belleğimizdeki tazeliğini koruyor.
Bütün bunlar ortadayken, bir yerlerden düğmeye basılmışcasına domino etkisi yaratan grev ve direnişlerin, başka bir seçenek yaratmak için iktidarın ve işverenlerin de onayını almış olduğunu düşünüyorum.
Çalışma hayatının her alanında ‘arka bahçe’ yaratarak, bunların oluşturduğu basınçla 1. cumhuriyete son veren ve yerine 2. cumhuriyet (gerici) projesini kabul ettirmede önemli yol alan siyasal iktidar ve sermaye, artık işini ihtimallere bırakmak istemiyor. Tasfiye ettikleri cumhuriyetin direnç noktalarından biri olarak gördükleri Türk Metal’i ayak bağı olmaktan çıkartmak için düğmeye bastılar ve her noktada domino etkisi altında kalan fabrikalar harekete geçti.
Direnen ve grev yapan metal ile otomotiv işçileri ‘’TÜRK METAL İSTİFA’’ derken yerine hangi sendikanın geleceğine ilişkin tek bir söz etmiyor. Nedendir acaba ?
Bu hareketliliği çıktıları açısından tarihsel bir ilerleme ve gelişim olarak kaydetsek de, çok fazla kutsamamak lazım. Çarkları gericiliğe kilitleyen sermaye ve siyasal iktidar, neden işçi sınıfını da koşulsuz gerici örgütlenmenin hakim olduğu sözde sendikaya yönlendirmesin ki ?
Hareketin, başladığı gibi sönümlenmesi için güvenlik güçlerinin devreye sokularak fabrikaların boşaltılmak istenmesiyle, işverenlerin o üç talebi kabul etmesinin aynı zaman dilimine denk düşmesi de, herhalde tesadüf değildir.
Zamanlama manidar, ama daha henüz ‘’şah-mat’’ diyen bir hamle yapılamamıştır.