Fidanlarımızı hep kırmak istiyorlar
Ülkede, 1900’lü yılların başı sayılabilecek bir dönemde emperyalizme karşı yurtseverliğin örgütlenmesiyle büyük mücadele verilmiş ve bu mücadele bugünden bakınca kısmi de olsa kazanılmıştı. Asıl mücadele, açık işgale karşı kazanılan askeri zaferin sonrasında başlıyordu. Emperyalizm, sömürgeci anlayışını yeniden hakim kılmak için her yolu denedi ve her kesimle ittifak yapmakta sakınca görmedi.
Görünen bu ciddi tehlike karşısında duran devrimciler, aydınlanmadan yana olanlar, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkanlar ve bağımsızlıktan ödün vermeyenler ise hep hedef tahtasında oldu.
Emperyalizme karşı verilen savaşın önemli oranda başarıya ulaşmasına rağmen, ülkenin genlerine işlemiş olan gericilik, işbirlikçilik, muhafazakarlık ve piyasacılık zihniyetinden beslenen, bu yolla toplumu dinsel duyguları etrafında kenetleyip baskı altında tutan güruh, iktidarı işgal etme planlarından hiç vazgeçmedi.
Bunun sonucunda da, yukarıda saydığım çağdaş değerlere sahip çıkma mücadelesi veren genç fidanlarımızı hep kırmak istediler, darağaçlarına gönderdiklerinde ise kırdıklarını düşündüler.
Kocaman bir yanılgıya düştüklerini anlamaları ise çok sürmedi. Aslında, fidanlarımızı kır(a)mamış, sadece budamışlardı. O fidanlar, aslında bağımsızlık ve emperyalizme karşı mücadele ekseninde daha da gürleşerek yükselmeye başlamıştı. İşte o yüzden, topluma ‘’boyun eğmezseniz sonunuz bu olur’’ mesajını vermek için cezaya çarptırılmalıydılar.
Aceleyle bir yargılama ve verilen idam cezalarına Meclis’te jet hızıyla onaylama. O evet oylarını verenler arasında Adalet Parti’nin (AP) Kocaeli milletvekilleri Vehbi Engiz ve Sabri Yahşi de yer alıyordu.
İdam cezaları Meclis’te onaylanınca, sanıyorlardı ki her yer sessizleşecek, her şey süt liman olacak ve Türkiye’nin sömürgeleşmesine kimse ses çıkartmayacak. Çok yanıldılar çoooookkkkkk.
Fidanlar kırılmamıştı, budanmış biçimde topluma kök salmaya başlamışlardı …
O yüreklilikten yıllardır korktular, halen de korkuyorlar.
Devrimciler, tam bağımsızlık uğruna, yurtsever duygularla mücadele edip sosyalizm hedefine ulaşmak için ‘’ölüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi safa geldi’’ diyerek yola çıkmıştı. Halen de aynı inançla mücadeleyi sürdürüyorlar.
O inancın simge isimlerinin ilk sıralarında yer alan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, kendi idam sehpalarına tekme atarak gösterdikleri yüreklilikle, imzacıların ve yandaşlarının hep korkulu rüyası oldular.
O korkuyu, bugün de derinden hissedenler var…
Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) üyeleri, ‘’barış’’ eksenli yürüyüşlerini 2 Mayıs’ta İstanbul’dan başlattı, bugün Gezi direnişinin yiğit çocukları Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan’ın Antakya’da yaşadığı sokaklarda sonlandıracak.
Kısaca, ivmesi her geçen gün daha da artan ülkedeki emperyalizme ve faşizme karşı mücadele kesintisiz sürüyor.
Bugünü, Deniz’in son sözleriyle noktalayalım.
“Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi!
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!
Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın işçiler, köylüler!”