BİNBİR GELENEKLİ NEVRUZ
“Nerde o eski bayramlar” bu sözü duymayan ya da söylemeyen yoktur sanırım.
Bayram denince kim bilir neler gelir aklınıza?
Ne kadar huzur vericidir bayram günleri. İçimizi kaplayan mutluluklar, bin bir heyecan…
Yeni nesil bayram günlerine acaba bizler kadar heyecanlanıyor mu?
Bayram sevinci, telaşı, bayrama özel yemek hazırlıkları, temizlikler ve tabii bayram kıyafetleri…
Bir dolu bayramımız var. Bunlardan biri de Nevruz.
Bir zamanlar çoğumuzun olduğu gibi benim de pek ilgimi çekmeyen bir bayramdı Nevruz. Ama değişik rastlantılar bir gün beni bu güzelim bayramla tanıştırdı, buluşturdu.
Üniversitede okuduğum günlerde, bir akşam arkadaşlar, “bu gece Nevruz’u kutlayacağız hadi sende gel” dediklerinde “ne işim var, ben anlamam o işlerden” demiş olsam da, akşam onların yanı başında buldum kendimi.
Sokakta kocaman bir ateş yakmış etrafında toplanmışlardı. Herkes çok eğleniyordu, kahkahalar havada uçuşuyordu. Samimi bir ortamdı, herkes birbirlerine bir şeyler ikram ediyordu. Birden sırayla ateşin üzerinden atlamaya başladılar. Sıra bana geldiğinde dilek dileyip ateşin üzerinden atlamamı istediler. Hiç yapmadığım için tedirgin oldum önce ama atladım, çok da keyif aldım, hatta yabancı olduğum için torpil geçip birkaç defa daha atladım.J Gece ilerledikçe Nevruz adetleri bitmiyordu. Dileğimi kâğıda yazıp gül ağacının dibine gömmemi istediler. Gömdüğüm ağacın dalına bir de ip bağladılar… Benim için çok değişik bir deneyimdi. İnsanların bana adetlerini anlatırken ki mutluluk ve heyecanı anlatmaya sözcükler yetmez.
Sırf ülkemizde değil Nevruz’un Orta Asya’dan Balkan ülkelerine kadar uzanan bir coğrafyada kutlandığını öğrendiğimde şaşırmıştım. Bu arada Nevruz’a dair çok ilginç hikâyeler de dinledim.
Hazırlıkları günler önce başlıyormuş Nevruz’un. İran da kadınlar, şubat ayının son haftasında yeşil mercimekleri alıp nemli bir tülbendin içine filizlenmeye bırakıyorlar. Filizler 2-3 cm olana kadar tülbentte muhafaza edip sonrasında servis tabağında büyütülmeye devam ediyorlar…
21 Mart’tan önceki salıyı çarşambaya bağlayan gece ki buna Farslar “Çarşamba Suri”, Azeriler ise “Ahır Çarşamba “ diyorlar. O gece için ilk yeşeren ve yenilebilen yeşilliklerden (ıspanak, kişniş, pazı vb. gibi) toplanıp kuzu eti ile pişirilip “sebze gavurması” adında bir yemek yapılıyor. Ayrıca bu güne özel evde bulunan genç ya da çocukların sevdiği kuruyemişlerden servis edilip tıka basa doymaları sağlanıyor. Tabi başrolde sebze gavurması ve acem pilavı masada yerini alıyor. Yemekler yenilip muhabbetler edildikten sonra yapılan çok önemli bir adet daha varmış ki, bu adet benim çok ilgimi çekti…
Evde eğer ergen varsa(13-14 yaşlarında) babası onu, o gece dışarı çıkartıp etrafındaki evlerden birini seçmesini istiyor.. Çocuğun seçtiği evin kapısına gidiliyor ve kapı dinleniyor. İçerdeki konuşmalara göre gencin geleceğinin nasıl olacağı tahmin ediliyor ve mesleğinin ne olacağı böylelikle belirleniyor. Çok tuhaf ama anlatan arkadaşım kendi büyük babasının, babası için yaptığı tahminin doğru çıktığını anlattığında çok şaşırmıştım…
Bitti mi? Hayır. 21 Mart günü bayram havasında geçiriyor insanlar. Birbirlerini ziyarete gidip, hediyeler veriyorlar birbirlerine. Akşam ise çok özel bir sofra kuruluyor. Bu sofranın özelliği “S” ile başlayan “7” yiyecek ile sofranın kurulması. Bu sofraya “7S”(Heft Sin) sofrası deniliyor. Şimdi diyeceksiniz neden “7” ve “S” harfi. Bu sayı ve harfin uğurlu olduğuna inanılıyor. Günümüzde hala bu uğura inanan topluluklar var…
Bu arada mercimeklere ne oldu diyebilirsiniz, şimdi sıra onlarda. Nevruz kutlamalarından 13 gün sonra büyüyen ve filizlenen mercimekler doğaya bırakılıyor ve çevresinde yemekler yenip piknikler yapılıyor. Öncesiyle ve sonrasıyla dolu dolu geçen ve anılar biriktirilen bin bir adet ve gelenek..
Peki, sadece İran adetleri mi var? Tabii hayır! Çok geniş bir coğrafyada kutlandığını söylemiştim. Bana ilginç gelen bir hikâye daha var o da Demirci Kawa Efsanesi. Kürt halkına ait bir efsane…
Zamanında (2500 yıl önce) Asurlu acımasız bir kral var, Kürt halkının başında. Rivayete göre bu kralın omuzlarında iki yılan yaşıyor. Bu yılanlara senede bir defa iki insan kurban ediliyor. Bir süre sonra halk bu zulme son vermek istiyor. Kralı aldatıp insan yerine koyun kurban ediyorlar.
O günden sonra kurtulan her insan krala başkaldıran Demirci Kawa önderliğinde kurulan orduya katılıyor. 20 Mart gecesi krala karşı büyük bir isyan çıkarıyorlar ve kralı çekiçle öldürüyorlar. İsyancılar tepelerde ateş yakıp zaferlerini kutluyor. O günden sonra ateş yakmak gelenek halini alıyor.
Biliyor musunuz? Miladi takvimin kabulünden önce (1926) Nevruz resmi bayram olarak kutlanılıyor. 2010 yılından itibaren ise Birleşmiş Milletler Nevruz’u “Manevi Kültür Mirası “ olarak kabul edip bayram olarak kabul ediyor.
Bayramlarımıza sahip çıkıp, kültürel mirası devam ettirmek hepimizin elinde… Neden olmasın? Pandemiden dolayı evlerimizde sıkıldık zaten. Bayramlarımıza sahip çıkmak ve coşkuyla kutlamak lazım. Tabii salgın hastalık günlerinde SOSYAL MESAFE, MASKE VE HİJYENİ kurallarını unutmadan.
SEVGİYLE KALIN…