Basın Özgürlüğü ödülleri (2)

Basın Özgürlüğü ödülleri (2)

 

 

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC) basın özgürlüğü ödülleri dağıtımından yola çıkarak görüşlerimi paylaşıyordum, bugün de devam edeceğim…

Basının özgür yayıncılık yapamadığına en yakın ve canlı kanıtlardan biri de, gerçeklerin üstünün örtülmesi için yoğun çaba sarf edilen Soma faciasıdır.

301 maden emekçisi gerekli önlemler alınamadığından yaşamlarını kaybederken, Soma’da yaşananlar hakkında kamuoyunu bilgilendirmek isteyen gazeteciler ise devletin ve iktidarın baskısıyla karşılaşmıştır. Bu yolla, gerçeklerin üstü bir kez daha örtülmeye çalışılmıştır. Ölen madencilerin sayısı düşük gösterilerek halkı yanıltmaya yönelik demeçler verilmiştir.

Gezi eylemlerinin 2. yıldönümünde de polis şiddeti devam etmiş, Gezi olaylarında ölenlerin anılmasına bile izin verilmemiştir.

Tam bu noktada, çuvaldızı kendimize batırmanın zamanının geldiğini düşünüyorum.

Ne yazık ki;

Meslek ilkelerini bir yana bırakmış ve iktidarın yanında ‘’kraldan çok kralcı’’ kesilen gazeteciler türemiştir. Birlikte çalışırken işten atılan arkadaşlarının yanında olmayan, sendikasızlığa, örgütlenmeye karşı çıkan, mesleği politik çıkarlar için kullanan yeni bir zümre ortaya çıkmıştır.

Toplumda var olan gerginliği arttırıcı yayınlar yapan, manşetlere nefret söylemlerini çıkaran, farklılıkları suç gibi gösteren bu yeni tür gazetecilik, bir gün elbet son bulacaktır.

Çünkü bu tür gazeteciliğin, dalkavukluk yaptıkları kimselere de yarardan çok zarar getirdikleri yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan, 17 Aralık’tan sonra adalet ve emniyet kurumlarında başlatılan geniş çaplı görevden almalar ve atamaların gerekçelerini bütün açıklığıyla öğrenebilmiş değiliz.

Adalet sisteminin ve halkı korumakla yükümlü kolluk güçlerinin güven kaybettiğini görüyor, ama nedenini ve sonuçlarını yeterince bilgi edindikten sonra tüm çıplaklığıyla halka aktaramıyoruz. Kısacası, kamuoyunun gerçekleri öğrenme, doğru haber alma hakkı olarak belirlenen basın özgürlüğü, uluslararası ölçeklerde Türkiye’de yok sayılıyor.

Bütün bu tespitlerin sonucu olarak, özgür, bağlantısız gazetecilik ilkesinin gereğini yerine getirmek amacıyla gazetecilerin gasp edilen özlük haklarına, işsiz gazetecilerin durumlarına, her gün biraz daha tırpanlanan sosyal güvencelerimize sahip çıkmak kaçınılmaz bir görevdir.

İşte, bir 24 Temmuz’u daha bu sorunların dile getirildiği mücadele günü olarak geride bıraktık.

Gazeteciler açısından saydığımız tüm bu olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi, daha özgür bir gazetecilik ve yayıncılık için atılan tüm adımların karşılık bulması adına, Basın Özgürlüğü için Mücadele daha bir önemsenmelidir.

Elbette ki uzun vadedeki dileğim, gelecek 24 Temmuzların, çok sesli çağdaş bir toplumun bayramı olarak kutlanmasıdır.

Umutla ve mücadeleye olan inancımla…

 

 

 

Bu yazı toplam 205 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi