Yaşamak, inadına…

Yaşamak, inadına…

 

 

Kente karşı sorumluluk hissedenler olarak, yaşam kalitemizi korumak ve mümkünse artırmakla da görevliyiz.

Gittikçe gericileştirmenin hakim kılınması için her türlü devlet olanağının pervasızca kullanıldığı bir kentte yaşıyoruz. Ama, tarihsel olarak genlerine yerleşmiş ‘’emek kenti’’ kimliğinin olması benim açımdan önemli bir avantaj.

Yaşam yoldaşlarımız, on yıllardır hava ve deniz kirliliği dolayısıyla bezmiş durumda. “Zehir solumak istemiyoruz” diye yıllarca tepki koydu ama her defasında daha fazlasını solumak zorunda kaldı.

Geleceğe sahip çıkmak için daha aktif olmak gerektiği ortada. Bunun için de, kentin her sorununa karşı örgütlü düşünce tarzını ve birliktelikleri kurmak, korumak, geliştirmek zorundayız.

Kent merkezine yakın yerlerde bedava çöplükler oluşturulmasının önüne geçmek,

Ekmeği peşinde koşan, bunu yaparken de onurunu korumaya çalışanlara daha fazla destek vermek,

İktidar olanaklarından nemalanma konusunda sınır tanımayan ve yaratılan değerlerin tümüne el koymaktan çekinmeyenlere ‘dur, yeter artık’ demek,

Ortak görevimiz olmalı.

Geleceği daha yaşanılır bir kent olarak sağlamlaştırmak için tarihe de sahip çıkılması gereğini unutmamalıyız.

Peki, bütün bunları nasıl yapacağız, hangi güçle sağlayacağız ?

Yaşam kalitemizi elimizden alanlar, yıllardır her türlü sıkıştırmaya karşın yoluna devam ediyor.

Emek kenti kimliği bilerek ve sistemli olarak aşındırılıyor.

Zehir soluduğumuz hava temizlen’miş’ gibi algılatılmak isteniyor.

Suyumuz kirletilmeye ve azaltılmaya devam ediliyor.

Ekmeği peşinde koşarken onurunu da korumak zorunda kalan insanlarımız gittikçe yalnızlaştırılıp ‘’kentin huzurunu bozanlar’’ diye hedef gösterilmek isteniyor.

Yaşamak, inadına, ama yaratılmış değerlerimize sonuna kadar kararlılıkla sahip çıkarak  yaşamak. Yetmez, o değerleri daha da çoğaltarak yaşamak gerek. Bunu sağlamak için ortak bir kent kültürü oluşturmak öncelikli görevdir.

Kentte, feodal köy kültürü ile yaşamak olası değil, öncelikle bunu kabullenip daha nesnel adımlar atmak gerekir. Köyde yaşamın gerekleriyle kentte yaşamın gerekleri her zaman aynı değildir. Bunun için, ihtiyaçlara yanıt vereceği düşünülen yatırımlar da öyle düşünülmelidir.

Bir başka önemli mesele de, kentlilik yaşamını dar kalıplara sıkıştırmamaktır…

Vizyonsuzluk dolayısıyla yaşam alanlarını sınırlandırmak, insana yapılan en önemli kötülüklerden biridir.

Tarih çarkını geriye çevirmeye çalışıp, toplumu dar kalıplar içine oturtmaya ve öyle yönetmeye ‘proje’ demek, en azından safdillik değilse de ‘gericilik’ anlamına gelir.

Ürettiğimizin karşılığında ihtiyacımız kadar tüketmek,

İhtiyaçlarımızın tamamının karşılanacağı bir ortamda yaşamak,

Bütün bunları hak ettiğimizi, ‘yok, hak etmiyorsunuz’ diyenlere de, sözümüzü esirgemememiz gerektiğini düşünüyorum.

Sizler de düşünmüyor musunuz ?

Kirlilikten ve gericilikten arındırılmış, daha kaliteli yaşam olanakları yaratılan ve denizinden de yararlanabildiğiniz bir kentte yaşamayı eminim siz de düşünmüşsünüzdür.

 

Hadi artık, bunun için daha kararlı adımlar atalım. 

Bu yazı toplam 204 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi