Termik santralındaki işçi eylemi !
Ülke gündemi o kadar savaş ve başkanlık türküleriyle meşgul ediliyor ki, Güneydoğu illerinde yaşanan insanlık dramı ve Zonguldak'ın Kilimli ilçesine bağlı Çatalağzı beldesindeki termik santralde taşeron olarak çalışan 138 işçinin direnişlerinden haberimiz bile olmuyor neredeyse.
Neyse ki, muhalif medya ve internet haber portalları var da, onlardan öğreniyoruz gerçek gündemin diğer başlıklarını.
Çatalağzı beldesindeki termik santralinde taşeron işçisi olarak çalışanlar, 4 aydır düzenli maaş alamadıkları için direnişe geçti ve direniş bir haftayı geride bıraktı. İşçiler, düzenli maaşın yanı sıra firmanın kadrosuna da alınmak istiyor.
Her iki talebe de kabaca göz atalım…
Düzenli maaş alamadıkları için büyük çoğunluğu icralık olmuş, hatta bazıları borç nedeniyle hapis cezası ile karşılaşıyormuş.
Siz olsanız ne yaparsınız ?
Ekmek mücadelesi vereceksin, hakkın olanı alamayacaksın ve bir de hapis cezası ile yüzyüze kalacaksın.
Bu durumda, direniş yapmak meşru olduğu kadar vazgeçilemez bir haktır.
İşçiler, öncelikle üvey evlat muamelesi görmek istemiyorlar. Bunun için de kadrolu olma talepleri var. Ve tabi ki, hak ettikleri ücretlerin de geciktirilmeksizin ödenmesi olmazsa olmazları.
Habere de yansıdığı üzere, taşeron işçisi Okan Doğan, tümünün düşüncelerini aktarırken, şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor:
“Eyleme başlama sebeplerimizden biri maaşlarımızı düzenli alamamak. 138 kişi bir karar aldık. Hiç kimsenin bizi gaza getirip de kandırmaca yapacağı bir şey yok. Biz artık üvey evlat olmak istemiyoruz. Maaşlarımızı düzenli almak istiyoruz. İnsan yerine konulmak istiyoruz. Yıllarca ezildik, artık ezilmeyeceğiz.’’
İşçiler, bunları söylerken, inanç eksenli kültürlerinin elverdiği ölçüde direnişi devam ettirecekleri mesajını veriyor.
‘İnşallah yetkililer de kulak verecek ve işimize başlayacağız’ sözü de onların...
Henüz bilmiyorlar ama öğrenecekler, o yetkililer dedikleri sermayenin kapı kulu kimlikler. Dolayısıyla köle düzenine başkaldırışı affetmezler. Bu nedenle de, sorunların çözümü için onlardan yardım beklemek, hele ki bunu ‘inşallah’ temennisiyle yapmak, yenilgiyi baştan kabul etmek anlamına gelir.
Aynı işçiler, tüm sivil toplum örgütlerinin desteğini de görmüş ve bu sürecin ‘inşallah devam edeceğini’ düşünüp söylüyorlar.
O sivil toplum örgütü denilen yapılan hangileri bilemiyorum ama iktidarın arka bahçesi haline dönüştürülen bu tip örgütlerin, sözde hak arayışlarında öne çıkartıldığının ama özünde sermayeye peşkeş çekilecek emek gücünü bastırarak direnici kırmaya çalıştığının bilinmesi lazım.
Kentin milletvekilleri ile TES-İŞ’ten de beklentileri var.
Soğuk havada yaktıkları ateşin etrafında ısınmaya çalışıp, söyledikleri türkülerle hak mücadelesini sürdürmeye kararlı görünen bu işçilerimizin, kendi örgütlülüklerinden ve güçlerinden başka gerçek dostları olmadığını bilmeleri gerekiyor.
Onlara, sadece sınıf arkadaşları ve dostları omuz verirse kazanırlar. Bunu görmeliler ve sınıf mücadelesini yeniden düşünmeli, sınıf çıkarları için kararlı adım atmaktan çekinmemeliler.
Kendilerinin, inançlarının üzerine basılarak daha fazla sömürülmek istenmesine,
Örgütsüz ve güçsüz yaşamaya zorlanmasına daha fazla izin vermemeliler.
Çünkü, emek-sermaye çelişkisi ile kavgası sürüyor. Yaşananlar da, sermayenin aşırı kar hırsı ve kuralsız çalıştırma projesinin ürünüdür.
Dayatılan her yönüyle kölelik düzenidir.
İşçi sınıfının ise zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur…