Tahliye yetmez, beraat !

Tahliye yetmez, beraat !

 

 

BirGün Gazetesi’nden Zeynep Kuray haberleştirdi. Haberin öznesi, Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attıkları için tutuklanan ve 1 ay tutuklu kaldıktan sonra ilk mahkemede tahliye edilen akademisyenler Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı için bu kararın beraat kararına dönmesi talebidir.

Evet, ortada suç yokken yaşanan tutuklanmada tahliye yetmez, toptan aklanmak anlamına gelen beraat kararı önceliklidir. 

İlk mahkemede olan şudur, savcı talep etmiştir ve tutuklu 4 akademisyen tahliye edilmiştir. Ama, dava sürecektir ve bir sonraki duruşma 27 Eylül’de yapılacaktır.

Yani, bu akademisyenler suçsuzdur kararı çıkmamıştır.

Halen, bildiri altındaki imzaları dolayısıyla suçlu kategorisinden işlem göreceklerdir.

O bildirideki temel felsefe, kalıcı barış çağrısıdır ve son derece insani bir taleptir. Böyle bir talep için ‘’bölücü örgüt propagandası yapmak’’ gibi kaygan bir gerekçeyle akademisyenlerin tutuklanması ve yargılanması, bilim dünyasına anlatılacak gibi bir olay değildir.

Hoş, bu tutuklama da ilk değil zaten…

Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya, savunmasını yaparken, 10 sayfalık iddianamenin 2-5 sayfaları arasında ‘’genel bir çözüm süreci anlatısı’’ olduğunu ifade ederek, ‘’Bu bölüme ilgili iki problem var. Çözüm süreci anlatısının suç isnat ile alakası yok. Çözüm sürecini hepimiz biliyoruz. Çok önemi şeyler atlanıp, çok gereksiz detaylara girilmiş. Açıkçası ben hoca sayılmam ama Bir öğrencim bana böyle özet yapsaydı 10 üzerinden 2 bile vermezdim” diyor.

Doç. Dr. Kıvanç Ersoy da, savcının "Bese Hozat'ı talimatıyla bildiriyi imzaladıkları" iddiasına karşı çıkarak, "Aydın, çağına göre şoke edici fikirleri olabilen hiçbir otoriteden onay beklemeden hareket eden kişidir. Ayrıca, barışı savunmak, vatandaşlık hakkıdır. Barışı savunmak anayasal haktır, aydın sorumluluğu gereği vazifemizdir” derken ders verir gibi tavır takınıyordu.

Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan’ın ‘’Bu ülkeye emek veren biri olarak devletten talepte bulunma hakkım yoksa devletle yurttaş arasındaki sözleşme yaralıdır. Ben kalıcı barış talep ediyorum" ifadesinin ardından Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı ise ‘’Bilim insanının içinde var olduğu, topuma karşı görevini toplum ve kamu yararına ve çıkarına katkı sunmak olduğunu hatırlatırım. Bilim insanı tanıktır. Gözlem yapar, analiz eder, bilgiyi biriktirir ve kullanır. İktidar olgusundan bağımsız olmalıdır ki özgür düşünce yeşerebilsin’’ demesi tarihe not düşmek anlamını içeriyordu.
Bu bilim insanları omurgalı duruşunu korurken, dışarıda onlara destek vermeye gelen yüzlerce kişinin taşıdığı umut ve yarınlar mücadelesine ilişkin coşku, halay çekerken bile yüzlerine yansıyordu.

Onlar, ‘’Gülmek devrimci bir eylemdir’’ sözünün altını doldururcasına, hocalarına ya da yol arkadaşlarına destek olmak için Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nın önünü düğün evine çevirmeyi bildiler.

Sonunda da, akademisyenleri alıp çıktılar o saraydan…

İlkeli olmayı, bilimi ve barışı savunmayı önlerine koyup tarihsel bir misyon üstlenen akademisyen, gazeteci, yazar, eğitimci, işçi, çiftçi, öğrenci her kim varsa, ülkenin aydınlık geleceğinin teminatıdır.

Emek verenlerin sayesinde bu karanlık yırtılıp ülkemin ufuklarına güneş doğacaktır.

 

 

Bu yazı toplam 184 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi