Sandık şövalyeleri suskun
Türkiye’de, 2002 yılının 3 Kasım’ında başlayan sürece ne ad verirsiniz bilemiyorum. Kimileri Cumhuriyetin restorasyonu diyor. Ben ise 2. Cumhuriyet’in temel taşlarının yerine oturtulmaya çalışıldığı bir dönem olduğunu söylüyorum.
Bu dönem öylesi tanıklıklara açık ki, bu açıklığın topluma nelere malolduğu örneklemelere bakıldığında apaçık görülecektir.
Birileri, her seçim sonrası sandıktan çıkan oyların çokluğuna güvenip kendi ideolojisini topluma dayattı yıllarca. Sonra da, ‘’toplum böyle istediğini bize sandıkta verdiği güçle göstermiştir. Sandıktan çıkın da görelim’’ diyerek algı propagandası yapan gerici bir zihniyet cumhuriyetin bütün kalelerini teslim almaya başladı.
Son darbeleri vurmak için de her fırsatı iyi değerlendirdi.
Bu bir restorasyon değil, aksine cumhuriyet açısından gerici bir devrim yani karşı devrim sürecidir. Bu süreçte, gericileştirmenin çıkarları için her şey mübah görülmüş ve kara propaganda ila halka bu durum meşruymuş gibi sunulmuştur.
‘’Sandıktan çık da öyle konuş’’ ya da rakiplerine ‘’sandıktan dersini hala almamış gafiller’’yakıştırmasını yapan siyasal zihniyet, aslında sandığın tercihine çok dikkat etmediğini, İstanbul Üniversitesi’ndeki Rektörlük seçiminde gizleme ihtiyacı duymadan göstermiştir.
Bu üniversitemizdeki Rektörlük seçimi sonuçlarının yaratacağı iklimi merakla takip edildi bugüne dek. Sonucun, sandık şövalyelerinin suskunluğa bürünmesinde gerçekleşeceği tespiti yapıldı. Şimdilerde ise malumun ilanı gerçekleşti.
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan siyasi kimlik, aralarında İstanbul Üniversitesi’nin de bulunduğu 6 üniversiteye rektör ataması yaptı. Tabi ki, İstanbul Üniversitesi için öngörülen bir atamayı gerçekleştirdi. Öğretim üyelerinin oylarıyla en yakın rakibine 300 oy fark atarak 1.200’ün üzerinde oyla seçilen Prof. Dr. Raşit Tükel'i değil, ikinci sıradaki Prof. Dr. Mahmut Ak'ı atadı.
Neden, çünkü, Prof Ak, soyadının da çağrıştırdığı üzere AKP’nin kadrosu…
Bu duruma en sert tepki gösteren, İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi adı altında bir araya gelen öğretim üyeleridir. Kendi iradelerinin yok sayılmasına izin vermeyeceklerini dile getiren öğretim üyelerinin değerlendirmesinden bir bölümü sizlerle paylaşıyorum:
“Türkiye’nin üniversitelerinin özerk, bilimsel ve demokratik bir kimliğe sahip olması için uzun süredir mücadele veren tüm unsurlar İstanbul Üniversitesi rektörlüğü seçimlerini ilk günden itibaren büyük bir ilgiyle takip etmiş ve iradelerini üniversitenin öğretim üyelerinin tercihleri doğrultusunda Prof. Dr. Raşit Tükel’i destekleyerek göstermiştir. Rektörlük seçimlerinde seçime katılan öğretim üyelerinin yarısına yakınından oy alan Prof. Dr. Raşit Tükel’in seçim başarısı, savunduğu ilkeler ve yönetim modeli çerçevesinde demokratik kamuoyunun bütünü için bir umut ve heyecan kaynağı olmuştur.
YÖK, en çok oyu alan Raşit Tükel’i sıralamada ikinci sıraya indirmiştir. Bu atama sadece İstanbul Üniversitesinde oy veren akademisyenlere ve süreçte Raşit Tükel’i destekleyen idari personele, taşeron işçilere ve öğrencilere değil tüm demokratik kamuoyuna karşı bir saldırı niteliğindedir.
Üniversiteleri siyasi iktidarın arka bahçesi haline getirme girişimlerine sonuna kadar direneceğimizin bilinmesini istiyoruz. En çok oyu almasına rağmen atanmayan Raşit Tükel’i tek meşru rektör olarak gördüğümüzü bir kez daha ifade ediyoruz.’’
Anlayacağınız, İstanbul Üniversitesi’nde, rüzgarlar daha sert esecek.
Sandık şövalyeleri mi ?
Onlar, daha uzun süre suskunluğunu koruyacak, buna emin olsun. Saman altından su yürütmeye devam edecekler, her zaman olduğu gibi.
Çünkü, felsefeleri, zafer için her türlü melaneti mübah sayıyor…