Operasyon, operasyon, ope……
Türkiye, 2002 yılının 3 Kasım’ındaki seçimlerin ardından AKP iktidarı ile tanıştığında, siyaseten bugüne kadar en güçlü ittifakı da filen görmeye başlamıştı.
Geleneksel muhafazakar kanat, kendi içinde daha militarist ve radikal yaklaşıma sahip Fetullah Gülen Cemaati ile adeta ölümüne bir ittifak gerçekleştirmişti.
Ancak, iktidar sarhoşluğu, dönemsel olarak sıkıntılar yaşatsa da, bu durum pek su yüzüne çıkmamış genelde ‘kol kırılır, yen içinde kalır’ misali giderilen bir sorun olarak görülmeye başlanmıştı.
Ta ki, Ergenekon ve Balyoz operasyonları sonrası uluslar arası sermayenin de sıkıştırmasıyla, Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘kandırıldım’ mesajı vermesine kadar. Ardından 17-25 aralık yolsuzluk operasyonları da gelince ipler koptu.
Operasyon süreçleri başladı mı bitmez. Hele ki, iktidar kendi iç konsolidasyonu için operasyona giriştiyse kelleler tamamen alınana kadar sürer.
İşte, 15 Temmuz darbe girişiminin kökleri buraya kadar dayanıyor. Öncesi de var elbet ama hız kazandığı, ayrışmanın eşiğinde ülkeyi uçurumun kenarına getirmeye başladığı nokta orası.
Darbe girişimi emir komuta zinciri içinde olmadığı için başarılma olasılığı da pek fazla görünmüyordu. Kaldı ki, nasıl bir darbe girişimiyse sokaklara çıkarttıkları askerler şaşkın ve ne yapması gerektiğini bilmez haldeydi. Bu yüzden de, dar kadro halindeki halk hareketine karşı hemen eller yukarı dediler.
Ve, sonrasında operasyonların arkası gelmeye başladı.
Önce asker içinde operasyon başlatıldı.
Sonra yargıya sıçradı bu operasyon.
Ardından da kamudaki tüm kadroların iğdiş edilmesine kadar uzandı.
Operasyonların Kocaeli ayağında, hakim, savcı ve askerlerden sonra memurlara da dokunulmaya başlanmasıyla, neredeyse her eve ateş düşer hale gelindi.
Operasyonlarda gözaltına alınan 104 askeri personelden önce alt rütbeliler savcılığa ve mahkemeye çıkartıldı.
Ardından gözaltındaki savcı ve yargıçlar.
Soruşturma kapsamında görevden el çektirilip gözaltına alınan savcı ve hakimlerden Gebze’de 10’u tutuklandı. Kocaeli’de ise 38 savcı ve hakimden 27’si hakkında tutuklama kararı verildi.
Bu sonuç, FETÖ’nün, PDY içinde ne derece örgütlendiğine ilişkin bir veridir.
Daha sonra sıra yüksek rütbeli subaylara geldi tabi ki...
Kaç gündür duyduğumuz söz ‘’operasyon, operasyon, operasyon …………’’
Toplumsal psikolojimiz bozuldu desek yeridir.
Gündüzleri operasyon kelimesiyle iç içe olan halk, iktidarın da teşvikiyle geceleri demokrasi nöbetleriyle yatıp kalkar hale geldi.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın çağrısı sonrası meydanlara çıkıp demokrasi nöbeti adı altında adeta AKP şovu yapan kalabalığın gösterileri sırasında çeşitli sıkıntılar da yaşanıyor elbet.
Sabahın erken saatlerine kadar klakson sesleri ve kontrolsüz tavırlarla güvenliği tehlikeye sokan kalabalık arasında gerginlikler yaşanmaya başlandı. Bazı gruplar arasında tartışmalar, hatta kavgalar da yaşanıyor.
Hangi noktaya ne niyetle operasyon yapıldığı önemlidir. Halk, doğru gördüğü operasyona zaten destek veriyor. Ama, operatif yaklaşımları siyasi varlığını pekiştirmek adına kullanan anlayışların iktidarda olduğu bir ülkede, herkes risk altındadır. Çünkü, daha kısa süre öncesine kadar tepkilerini dile getirmek için sokağa çıkanları ‘düzen bozucu’ olarak nitelendiren egemen zihniyet, bugün demokratik yaşamı koruma adına ‘demokrasi havarisi’ kesilip halkı sokağa sahip çıkmaya çağırmaktadır.
Fitili ateşlenen kavga, öyle çabuk küllenecek gibi değil. Ülkemi ve kentimi daha zor günlerin beklediği aşikar. O nedenle, iyice analiz etmek, yerinde idari müdahaleler yapmak ve meseleyi kriz aşamasına getirmeden ya da hasır altından su yürüten anlayışa teslim olmadan aydınlık geleceğimizi teminat altına alacak adımları gecikmeden atmalıyız.
Olmazsa, önümüze kocaman bir karanlık çıkacağını söylemek falcılık sayılmamalıdır.