Fatoş Özut Kırtay

Fatoş Özut Kırtay

ON BİRİNCİ KÖY

ON BİRİNCİ KÖY

 

          

Bu hafta on birinci köyden yazıyorum.

Onuncu köydekilerle anlaşamadım pek.

Çünkü dokuz,sekiz,yedi ve diğerleriyle aynı olmuş ahalisi.

Kafa dengi değiller anlayacağınız.

Niçin değiliz?

Onu ifade etmeye çalışacağım.

Bunu ilmi yoldan ifade etmek için de psikolog Rabia Sülük'ten destek alacağız.

Ki sübjektif değil, objektif olalım.

Onuncu köy ve diğerleri tarafından anlaşılamamış oluşumuza kafayı taktım zira.

Konumuz eleştirilmek...

Günümüzün sair yumuşak karnı.

Pesimist ve optimist kavramlarını ters olarak algılıyoruz.

Eleştirilmek; niye can yakar, neden acıtır insanı?

Kimse eleştirilmekten hoşlanmaz. Eleştiriye tahammül eden çok az.

Çünkü onunla, kişinin narsist duyguları yara alır. Bir tokat yer adeta.

Kişi kendini ne kadar beğeniyorsa, yediği tokadın acısı o derece kuvvetli olur.

Ancak narsizimde abartılı tepkiler verenler yanında, onu hoşnutlukla karşılayanlar da mevcut.

 

Neden? Çünkü aslında eleştiriye açık olmak kişiye çok şey kazandırıyor.

“Eleştirilmek isteyenler, başarmak isteyenlerdir” denir.

Eleştiri; kişiyi iyiye, güzele ve başarıya taşır.

ELEŞTİRİ GELİŞTİRİR

Eleştirilme, kişinin kendini yenilemesini ve eksiklerinin farkına varmasını sağlar.

Eleştirinin yol göstericilik özelliği bulunur.

O, insana ışık tutar; kişinin kendini görmesini sağlar.

 Zaaflarını gösterip, eksik gediğini tamire yönlendirir.

Eleştiri, kendimizi daha iyi tanımamıza, başkalarının gözünden kendimizi görmemize yardımcı olur. 

O, olgunluk kazandırır.

Eleştiriye kapalı olan kısır, sığ, çiğ kalır.

Çok azdır hatalarını fark edip itiraf edebilen.

Onlar bile, bu hataların bir başkası tarafından hatırlatılması esnasında yine de kıvrım kıvrım kıvranır.

Bunları bilen insan, kolay kolay dürüstçe, karşısındakinin yüzüne eleştirilerini yöneltemez.

Bunun yerine eleştirisini, ya içinden ya da daha kötüsü, o şahsın arkasından yapmayı yeğler.

Konuyla ilgili meşhur bir atasözümüz mevcut: “Dost, acı söyler.”

HASIM Ya da RAKİPLERİNİZ NE DİYOR?

Ancak şunu da unutmamak gerekiyor: Bazen de dostların anlatamadığını, hasım ya da rakipler daha iyi anlatır.

Dost, kelimeleri yumuşatarak mümkün mertebe kırmadan söylemeye çalışır. Bazen o çabanın arkasındaki mesaj işitilmeyebilir.

Ama hasmınki, eğmeden bükmeden direkt olduğundan, imalardan anlamayanların işine daha fazla yarayışlıdır.

O nedenle savunma psikolojisine düşmeden, “Yanılıyorsun, ben öyle değilim” demeden önce, iyice bir nefis muhasebesi yapalım.

Atalar der ki; “Ateş olmayan yerden duman tütmez”.

Eğer birileri bir şey söylüyorsa, onda bir gerçeklik payı olabileceğini göz önüne almak gerekir.

 

Olur olmaz her şeyi eleştiren, eleştiriyi kendine şiar edinmiş, depresif, karagözlüklü, patolojik tipteki insanların eleştirisini bir yana bırakırsak, esasen hemen her eleştiri bir kazanım sağlar kişiye.

ELEŞTİRİLERİ HOŞ GÖRÜP SİNDİREBİLMEK, BİR ERDEMDİR

Eleştirileri hoş görüp sindirebilmek, bir erdemdir.

İnsanın olgunluk ve güzel ahlakı eleştiriler kendisine yönlendirildiğinde ortaya çıkar.

Eleştiriler karşısında ya ezilir büzülürüz, ya öfkeyle savunmaya ya da saldırıya geçeriz.

Ama gösterilecek başka bir tepki daha var: Onlara kulak vermek, düşünmek, kendini sorgulamak, dersler almaya çalışmak.

Hangisi daha faydalı? Tepki vermeden, karşı savunmaya geçmeden önce durup bir düşünün: “Acaba söylenilenlerde bir doğruluk payı var mı?”

Sürekli övülen ve haklı görülen bir çevrede kişi eksiklerini göremez.

Bu öven etten duvarlar kişiye bir şey kazandırmaz.

Aksine hatalarını sabitler ve görülmesi gerekenlere karşı, kişiyi körleştirir.

O yüzden tüm acılığına rağmen yine de eleştiriye muhtacız.

Tabi şunu da eleştiren/eleştirilen unutmasın: İnsan ahlakı, yirmi dört saatte düzelmez.

Ama hatayı öğrenmek, güzelleşmek niyetinde birisi için atılacak ilk adım sayılır.

Hz. Ömer kendisinin hatalarını söyleyecek kişiye şöyle dua ediyor: “Bana ayıplarımı söyleyen kişiyi, Allah rahmetiyle kuşatsın”.

O ki, celalinden kimsenin kolay kolay yanında konuşamadığı biriydi.

Varsın bu uğurda biraz nefsin canı yansın.

Eleştiri, ağza geleni saymak değildir.

Amaç karşındakini dumura uğratmak, ezmek, yok etmek olmayıp, katkı sağlamaktır iyi niyet ve samimiyetle; üsluba dikkat ederek, empati kurarak.

Eleştirinin şu güzelliği de var:

Hangi kusurumuzu aynalarda görüyorsak ya da hangi eleştiriyi almışsak, o kısmın bir nevi ameliyathaneye alındığını düşünüp sevinebiliriz.

O aksaklığımızın giderilmesi için neşter ele alınmıştır zira.

Yeter ki, debelenmekten vazgeçelim.

Haydi, geniş yüreklilikle, kızmadan, aynalarımıza bakıp aksaklıklarımızı görelim.

Ya da imaya gerek duymadan direkt bize gelip eleştirme cesaretini gösteren, cesur yüreklere sevgiyle yönelip, onları dinleyelim…

 

Hoş bakıp, hoş görmeniz umuduyla...

On birinci köyden selamlar...

 

Bu yazı toplam 1560 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatoş Özut Kırtay Arşivi

NESİL

18 Eylül 2024 Çarşamba 07:02