Ölümlere ‘YETER’…
‘’Savaş öldürür, biz yaşatacağız’’ dediler, hem de yüksek sesle.
Bunu söyleyenler, sağlık meslek örgütlerinin temsilcileri. TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan, DİSK Genel Sekreteri ve Dev-Sağlık İş Sendikası Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu, SES Eş Başkanları Gönül Erden ve İbrahim Kara, TMRT-Der Başkanı Nezaket Özgür, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği adına Mehmet Can Özkaya ile Dev-Sağlık İş'ten Özgür Bozkurt.
Onlar, Türkiye'de son dönemde yaratılan çatışma ve savaş ortamına karşı çıkmak ve yaşatmaya ant içmiş mesleklerin mensupları olarak barışı savunmak amacıyla, 7 Ağustos 2015 tarihinde ortak basın toplantısı düzenledi. Basın metnini Dr. Arzu Çerkezoğlu okudu.
“Savaş öldürür, yaralar ve sakat bırakır. Biz sağlıkçılar bu ülkede daha fazla ölüm, daha fazla yaralanma istemiyoruz” başlıklı açıklamadan bazı satırbaşları…
-Savaş politikalarını reddediyor, barış ikliminin hâkim kılınmasını istiyoruz.
Kim, hangi gerekçeyle meşrulaştırmaya çalışırsa çalışsın, ince seçim hesaplarına, iktidar planlarına, saray entrikalarına alet etmeye kalkışan ya da barış ve uzlaşmayla elde edebileceği hakları silah ve şiddetle kazanma niyetine yönelen kim olursa olsun; yani savaş naraları kimden gelirse gelsin, savaş isteyenlere, kışkırtanlara, övgü düzenlere karşı BARIŞ’ı savunmaya ve barış dilini hâkim kılmaya kararlıyız…
-Ülkemizde toplumsal barışı yok edenlere, komşularda yanan ateşi körükleyerek ülkemiz topraklarına taşıyan, milyonlarca göçmen yaratan fetihçi-savaş politikalarının mimarlarına karşı BARIŞ talebinde ısrarcıyız. Savaş sevenlere, savaşlardan kişisel ikbal bekleyenlere, kısa siyasi rant hesabı yapanlara izin vermeyeceğiz…
-Sağlık emekçileri olarak; hastanelerimizde çalışma şevkimizi zedeleyen “sağlık ortamında şiddet”i azaltmaya, yok etmeye çabalarken, ülkemizin böylesi bir savaş ve şiddet sarmalına girmesine seyirci kalamayız.
“Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın ve barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu bir an olsun aklımızdan çıkarmamak zorundayız. Her gün poliklinikte, ameliyathanede, MR’da, eczanede, laboratuvarda, serviste bir arada olduğumuz, derdine şifa olmaya çabaladığımız milyonlarca yurttaşımıza seslenmek istiyoruz.’’
Çok mu şey istiyorlar ?
Her yer savaş alanı; ölüm, yaralanma ve düşmanlıklarla dolacaksa,
Oyuncak taşıyan gençlerin bedenlerini parçalayan bombaların sisi dağılmadan, körüklenen savaşla birlikte ülkenin dört bir yanına giden cenazelerle annelerin ağlamaları devam edecekse,
Birilerinin iktidarı uğruna bu ülkede ölüm alkışlanacak, insan yaşamı bu kadar değersizleşecekse,
Onarılmaz toplumsal yaralara zemin hazırlayanların, politikacıların, Türk-Kürt kardeşliğini, Alevi-Sünni komşuluğunu, yani toplumsal barışı zehirlemeleri engellenemeyecekse,
Komşularındaki savaş ortamına körükle giden AKP hükümeti aynı yaklaşımı seçim gerilemesine rağmen geçici hükümet vasfıyla devam ettirebilecekse,
ve milyonlarca yoksul Suriyeli göçmenin vebalini taşıyan aynı hükümet şimdi de bir yandan İncirlik Üssü'nü ABD emperyalizminin hizmetine açıp bir yandan F-16’larla dört bir yana bombalar yağdıracaksa,
hükümeti, ordusu ve polisiyle 1990’ların karanlık günlerine dönüldüğüne dair herkeste kaygılı bir bekleyiş başlamışsa,
Geçici hükümet Eğitim-Sen gibi demokrasi mücadelesinin en önemli simgelerinden biri olan sendikanın basılmasını, yargısız infaz yapılmasını olağanlaştıracak ve binlerce kişi keyfi biçimde tutuklanacak ve hatta Cumhurbaşkanı tarafından “niye daha fazla tutuklama olmuyor” hayıflanması yapılabilecekse,
Ve televizyonları, gazeteleri, sanal ortamlarıyla bu ölüm iklimine, savaş politikalarına alkış sesleri gelecekse dört bir yandan…”
Devamında ‘artık yeter’ diye haykırıyorlar…