KOGACE mesleği bugün de tartışmayacaksa…
Ülkemiz yaygın ve yerel basınının tarihine dair kelamda bulunacak bilgi birikimine sahip değilim. Ancak Türkiye Gazeteciler Cemiyeti öncülüğünde gerçekleşen meslek içi eğitim seminerlerinin birinde, şu öğretileri benimseyerek edindim:
Belediyelerde başkanların siyasetle ve seçimle belirlenmesinden sebep gazeteci belediye başkanına hitap ederken “Başkanım” demez. “Sayın başkan” der. Belediyeler, en yaygın ve bilinen yapılar olduğu için örnekledim. Aynı ve doğru hitap şekli seçilmiş veya “seçilmiş” siyasi partilerin ilçe başkanları; sendikalar dâhil sivil toplum örgütleri, oda başkanları için de geçerlidir. Gazeteci “Başkanım” diyemez, “Sayın başkan” der.
Yine tartışılan bir detaydır. AKP iktidarı ve günümüz Türkiye’sinde kimi hal ve tavırları ne kadar tartışma konusu olursa olsun Valisi’nden kurum müdürlüklerinin başına atanan kişilere Devlet memuru ve Devlet’i temsil etmelerinden sebep, “Sayın Valim, Sayın Kaymakamım…” diye hitap etmekte aykırılık yoktur. “Sayın Vali, Sayın Kaymakam…” şeklindeki hitapta, bir diğer tercih seçeneğidir.
“Tarafsızlık” diye bir durum söz konusu değildir. “Tarafsız basın”, “Tarafsız gazeteci” diye bir basın veya gazeteci değil ülkemiz, dünyamızda olmamış ve olmayacaktır. Buna kendini “Tarafsızım” diye tanımlayan veya slogan olarak kullanan tüm kişi ve kurumlar dâhildir. Habercilikte olması gereken objektifliktir.
“Haber” ile “yorum” birbirinden çok farklıdır. Genel doğru; habere asla ve asla yorum katılmaması, haberi takip edip kaleme alan muhabirin varsa haber konusuna dair bir yorumu daha doğrusu fikri, görüşü; bunu haberden ayrık ve bağımsız şekilde bir köşe yazısı şeklinde kaleme almasıdır. Ya da habere yorumun girmesi kaçınılmazsa haberin mahreç kısmına, “Yorum haber”, “Haber analiz” gibi tanımlamalar konulmalıdır.
Aksi bir durum ve habercilik anlayışı haberin okuruna o düşünceyi dikte etmenin yanı sıra haberi yorumlama hakkının da okurun elinden alınması; haberin de bir tüketim ürünü olduğu gerçeğinden esasla bir diğer tanımla tüketici hakkı ihlalidir.
Eskaza; köşe yazarı veya yorumcu da yazısında gittiği herhangi bir vakayı, toplantıyı anlatmamalı, ama yaşananlar ama konuşulanlar üzerinden ortamı yorumlamalıdır.
Yorumun buraya kadar olan bölümlerini biraz daha örnekleyerek açmak gerekirse;
Örneğin Takvim, Akit, Sözcü, Korkusuz gibi yayın politikasıyla birbirinden farklı gibi gözüken gazetelerin kullandıkları “Habercilik” dilini alıcı gözle inceleyin. İfade biçimlerinin birbiriyle aynı olduğunu göreceksiniz.
Yeni doğmuş bebeğini cami avlusuna bırakıp sırra kadem basan kadın için “Olmaz olsun böyle anne”,
Herhangi bir icraatını beğenmediğimiz atanmış bürokrat veya seçilmiş siyasetçi için “Bu çağda bu kafa” şeklindeki haber başlıkları, haber değil yorumdur. Okur, haberi tükettikten sonra bu tür değerlendirmelerde bulunabilir. Muhabir veya köşe yazarı konuyu aynı başlıklara köşesine taşıyabilir ama söz konusu örnekler asla haber başlığı olamaz.
“Tarafsızlık” vakasına gelince; Gebze Bölgesi’nden örneklemelerde bulunmak gerekirse o “Tarafsızlar”ın değil tarafsızlık; taraftar ve amigo olduklarına örneğin geçen seneki Gebze Ticaret Odası kongresinde tanık olduk. Üstelik meslek ahlak ve etiği gibi özünde bence kutsal meslek kurallarını dahi çiğneyerek başka adayları görmezden gelmelerini ibretle izledik. Adaylardan biri “yağcılık, yalakalık” kıvamında yere göğe sığdırılmadan desteklenirken Oda’nın başkanlığını koyduk bir tarafa, meclise başka listelerden aday olmak isteyenlerden bazılarının “Tarafsız basın” tarafından nasıl yargısız infazlara uğradığına da tanık olduk. Kongre günü yaşanan; Oda imkanlarıyla seçim propagandası rezaleti bir tarafa “Kadına şiddet girişiminin” dahi görmezden gelindiğine da tanık olduk.
Ve akabinde aynı yapı ve zihniyetin İbrahim Başaran şahsında Oda’nın kurucu başkanı üstelik hayatta iken; bir önceki başkanı ve günümüz CHP Kocaeli Milletvekili;
CHP’nin yeni “Her şeyi” ve bir ihtimal Gebze Belediye Başkan adayı Nail Çiler’e “Onursal başkanlık” takdimini de…
Antiparantez CHP geçmişte Sefa Sirmen ve Hikmet Erenkaya, günümüzde Fatma Kaplan Hürriyet vakalarından (şahıs ötesi durum) yaka silkmedi. Ne yaptı ne etti İzmit’ten sonra Gebze’de de “Her şeyimiz” türetti. Ayrı yorum konusu olabilir ama bu detayı da yazmadan edemedim…
Benzer ve bir başka “Tarafsızlık” vakasını bir süre önceki Gebzespor kongresinde gözlemledik. Kongrede seçime mevcut başkan Resul Tat’ın başkanlığındaki tek listeyle gidildiği doğrudur. Ama kongreye doğru çekilseler dahi başkanlığına adaylığını açıklayanların bazı basın yayın kuruluşlarında esamelerinin bile okunmadığına, yok sayıldığını da tanık olduk.
Ve ilimiz basınının halen süre giden yerleşik tarihinde sermaye gruplarının yayın organlarında kişilerin birbirlerine yönelik ahlaksızlıkta sınır tanımayan, “Eskort”lu, “Takipçilerinin çoğu LGBT+İ”, “Artık ilişkilerini gizlemiyorlar”, “Mutlu son” başlıklı aleni ahlaksızlıklarına;
Üstelik Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti yönetiminde yer almasına rağmen o ahlaksızlara sözüm ona yanıt veren ama nedense onlarla bire bir aynı dili kullananlara da…
Bkz: Bu yorum içinde 10'ncu paragrafta değindiğim detayın benzeri. “Yok aslında birbirimizden farkımız…”
Velhasıl kelam mesleğimizin özellikle ahlaki olarak dip yaptığı hele ki yerel seçimler gibi hassas bir süreçte gerçekleşecek şahsımın da üyesi olduğu Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti kongresinde seçime yanılmıyorsam Cemal Kaplan başkanlığındaki tek listeyle gidilecek. Edindiğim bilgilere göre geçtiğimiz aylarda İzmit’ten bir iki arkadaş şöyle bir düşünmüş, sonra çekilmiş.
Daha önce defalarca gerek yorumlarımda gerek sözlü olarak önermeme karşın bu kongrede sadece formalite gereği seçim yapılıp sonra herkesin dağıldığı bir kongre olacaksa; bugünkü ruh halim ile katılmayacağım ama o gün, “Gideyim eş dost arkadaş göreyim” bari deyip katılsam bile sandığa gitmeyebilirim. Ya da malum kongrede yapmıştım, aleni geçersiz oy kullanabilirim. Benimki de kendi çapında siyaset. Kendi çapımda mesleğin siyasetini yapıyorum ve “Siyasette 24 saat bile çok uzun bir süre…”
Mesleğimizin yerelimizde de ahlaki olarak dibin dibini gördüğü,
Eğitimin tamamen gündemden çıktığı,
Ülkemizde Merdan Yanardağ, Barış Pehlivan dahil olmak üzere meslek değerlilerimizin, meslek büyüklerimizin “Tutukluluk” adı altında esir alındığı ve meslek bağımsızlığının zedelendiği bir süreçte mesleğimizin tek sorunu kamudan gelen ilan kaynaklarından ibaret kalmamalı…
Avukatlık, doktorluk, diş hekimliği, mühendislik gibi diğer meslek örgütlerinin benzeri şekilde;
KOGACE’nin kasım ayındaki kongresi önce meslek sorunlarının ve çözüm önerilerinin tartışıldığı, ardından sandığa gidilen, iki güne yayılan bir kongre olmalıdır. Yıllardır dillendirdiğim bu önerim seçenek olmaktan çıkmış, neredeyse mecburiyet haline gelmiştir…
Mesleğimiz can çekişmektedir. Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti mesleği tam da bugün tartışmayacaksa ne zaman tartışacaktır ve yine kayıtsız kalacaksa, varlık sebebi ve gerekçesi ne olacaktır?