Kilisenin varlığı
Dinler arası diyalog, dünyanın barış içinde yaşayabilmesi için önemli bir gelişmedir. Her siyasal iktidar, bu diyalogu geliştirmek istediğinden söz eder. AKP’de, ilk yıllarında bu değerlendirmeleri yapıyordu. Yetmezdi, azınlıklara mallarını iade eden yasal düzenlemeler de yapıldı.
Ama, eğitimde, aynı fırsat eşitliğini yaratmak işlerine gelmedi.
İşte bu yüzden, Protestan toplumunun din vecibelerini yerine getirmek açısından Kilise çok önemlidir. O topluluk, dini sorumluluklarını yıllardır Çukurbağ Mahallesi’nde hizmet veren İzmit Protestan Kilisesi’nde yerine getirir. Elbette ki, tarihsel mal varlıklarına sahip çıkma hakları da var. Onlar da öyle yaptı ve geçmişte Fransız Misyoner Okulu olarak hizmet verdiği bilinen, halen Kocaeli Defterdarlığı ek binası olarak kullanılan Acısu Parkı karşısındaki taş binaya talip oldu.
Evet, söz konusu binanın Kurtuluş Savaşı öncesinde Fransız Misyoner Okulu olarak hizmet verdiği biliniyor. Kilise, taş binaya talip oldu, çünkü kent merkezinde daha büyük bir kilise arayışı içinde.
Kilisenin Pastörü Emre Karaali, ‘’Yetersiz kalan ve ara sokakta bulunması dolayısıyla yanlış anlaşılan kilisemiz için yer arayışa yöneldik. Ayrıca, İzmit´e 1 milyon turistin gelmesi bekleniyorsa, kente yakışan bir kilise binası kaçınılmaz oldu’’ derken hem dini hem de ticari beklentilere işaret ediyor.
Haksız da sayılmaz…
İzmit’te, ayakta duran tek kilise binasının Fransız Koleji yanında bulunan Şapel. Yani, Defterdarlık ek binası olarak kullanılan bina. Defterdarlık taşınma hazırlığındayken böyle bir talep zamanlama açısından da uygun.
İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı İzmit Temsilcisi de olan Karaali, gerekli başvuruları yapmaya hazırlandıklarını söyleyerek, koruma altında bulunan tarihi Kilise’nin aslına uygun kullanımı için olumlu sonuç alacakları umudunu taşıyor.
Umarım, istedikleri olur ve dinler arası hoşgörünün gelişmesine katkı sunar. Yoksa, lafla peynir gemisi yürümüyor.
AKP,bir yandan eğitimde dinselleştirmenin yoğunluk kazandırıldığı bir modeli, hatta sadece dinselleştirilmiş değil mezhepçiliği de içeren bir eğitimi dayatırken, başka bir dine mensup yurttaşların daha uygun şartlarda ibadet etme taleplerini karşımla noktasında duracak olması, birbiriyle çelişir gibi.
Ama, AKP’nin bu konuda maalesef eli kolu bağlı. Çünkü, iktidara geldiği 3 Kasım 2002 döneminde dinlerarası hoşgörü düzlemi üzerinden o kadar çok propaganda yapıldı ki, bugünlerde böylesi küçük bir talebe karşı çıkmaları olası değil. Aksi halde, samimiyet testinden sınıfta kalırlar.
Hele ki böylesi kritik bir dönemde, sınıfta kalmanın sandıkta kalmaya bile yol açabileceği düşünülürse talebe hayır denmesi olanaksız.
O yüzden, Karaali’nin dillendirdiği bu talebin zamanlaması gerçekten de manidar… Kilisenin varlığını hissettirme, tarihsel açıdan sahip oldukları mallarına sahip çıkma, dinsel görevlerini daha iyi şartlarda yerine getirme istekleri, zamanlamadan bağımsız olarak değerlendirilip gereği yapılmalıdır.
Çünkü, eşit yurttaşlık haklarına sahip olan söz konusu dinin mensupları, evrensel insan hakları kapsamında ihtiyaçlarını karşılama hakkına sahipler.
Yapılacak tek şey, bu hakkın kullanılması olanaklarını sağlamak ve o hakkı güvence altına alabilmektir.
Ehhh, bu kadar hoşgörüden söz ederken, bu talebin gecikmeden karşılanması gerekir. Tabi ki, bu görev öncelikle, her alanda dinselleştirilmiş bir yaşamı kurgulayan AKP’nindir.