‘IŞİD’ciler ve gazeteciler
Bu ülkede adaletin nasıl işlediği ve yasaların nasıl yorumlanarak kararlar verildiği hep tartışılmıştır, tıpkı bugün olduğu gibi.
Düşünün bir kere, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) Örgütü, ülkemizin resmi terör örgütleri listesinde. Ama, bu örgütün eylemleri neredeyse ‘terör eylemi’ olmaktan çıkartılacak yorumlamalarla karşılık bulabiliyor. O örgüt adına bombalı katliamlar yapma, adam öldürme, adam kaçırma ve benzeri eylemlerin sanıkları da, tutuklu yargılamaktan imtina edildiğini gösterircesine serbest dolaşabiliyor.
Elbette, herkesin yargılama süreci bitene ve suçlu olduğu ispatlanana kadar özgürlüğü kısıtlanmamalıdır. Ama, bu ilke, herkese eşit biçimde uygulanmalıdır.
Bir yanda terör örgütü üyesi olmakla ve eylemlerine filen katılmakla suçlanan kişiler bu ilkeye sadık kalınıp salıverilirken, diğer yanda yayıncılık yoluyla devlet sırlarını ifşa ettikleri suçlamasıyla cezaevine koyulan gazetecilerin tutukluluğu sürüyor.
IŞİD üyeliğinden yakalanan ve tutuklanarak cezaevine gönderilen Antep’te 10, Kilis’te 2 ve Konya’da 4 kişi, geçtiğimiz günlerde ‘’suçun vasfının değişme ihtimali’’ ve ‘’kuvvetli suç şüphesinin bulunamaması’’ nedeniyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Serbest bırakılanlar arasında, Konya’da ‘’canlı bomba olmak istediği’’ tespit edilen bir zanlı da bulunuyor.
Öte yandan, ‘’hukuk mu, guguk mu’’ tartışmalarının yeniden alevlenmesine neden olan kararlardan biri gereği, Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün ‘devlet sırrını ifşa etmek’ suçu işledikleri gerekçesiyle Silivri Cezaevi’ndeki tutukluluk halleri devam ediyor.
Adalet mekanizmasının eşitliğini tartıştıran bir tablo değil mi ?
IŞİD’çiler ve gazeteciler, farklı iki hukuk normlarına göre mi yargılanıyor ?
Yoksa, Türk Ceza Kanunu böyle bir ayrımı gerekli mi kılıyor ?
Gazetecilerin tutuklu kalması yetmiyor, bir de kaldıkları cezaevinde ‘’TECRİT’’ uygulamasıyla yaşamak zorunda bırakılıyorlar.
‘’TECRİT’’ bir insanlık suçudur. Bu konuda oluşan kamuoyunun sıkıştırmasıyla TECRİT sorununa çözüm aradıkları duyumları da geldi.
Sorunu, kalıcı değil geçici bir çözümle gündemden düşürmeye çalıştılar ve çalışıyorlar. Ama, buna da ‘onurlu bir duruş gösteren’ ve ‘bu duruşu sürdüren’ Can Dündar karşı çıkıyor. Dündar, TECRİT’in kaldırılıp birlikte tutuklandıkları Ankara Temsilci Erdem Gül ile aynı hücreye konulmalarına yönelik girişimlere, “Sadece bizim tecritimizin kaldırılmasıyla ilgili bir kararı kabul edemem, bu hak herkese verilmeli” diyerek, sorunun kolektif çözümünden yana olduğunu, ayrıcalık tanınmasını istemediğini ifade ediyor.
Dündar, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Erdem Gül’e aynı hücreye konulmalarına yeşil ışık yaktığı haberlerine ilişkin şunları söylüyor: “Bu, bir bakanın insafıyla mı olacak? Sadece bizim tecritimizin kaldırılmasıyla ilgili bir kararı kabul edemem. İnsanlar tecrit altında buna karşı çıkmak gerekiyor. Bu bir insan hakkı ihlalidir, keyfiliktir. Mücadelemiz, keyfiliğe karşı. Ömrüm, keyfiliğe ve hukuksuzluğa karşı mücadeleyle geçti. Kendim için bunu istemem, böyle keyfilik olmaz. Bunu kabul edemem. Burada tam bir tecrit uygulanıyor.’’
IŞİD’çiler ve gazetecilerin durumu ve yaşadıkları arasındaki bu kadar fark, sanırım ülkenin nereye çekilmek istendiğinin somut göstergesidir.
Son söz ve karar, her zaman olduğu gibi halkımızındır…