Haydi örgütlü yaşama !
Bugün, mesleğimize ilişkin örgütlenme sorununa değineceğim yine. Çünkü, en örgütsüz meslek gruplarından biri gazetecilik. Basın emekçileri, ‘’ele verir talkımı, kendi yutar salkımı’’ örneğinden hareketle bakılacak olursa, dağınık bir halde.
İşte, tam da bu duruma işaret eden bir rapor, DİSK’e bağlı Basın-İş Sendikası’ndan geldi. Sendika, gazetecilerin çalışma koşulları, özlük hakları ve özgürlüklerine ilişkin değerlendirmelerini kamuoyu ile paylaştı.
Önemsedim, o yüzden paylaşacağım…
Açıklamada 2014'ün ilk yarısında 981 basın emekçisinin çeşitli gerekçelerle işten çıkarıldığı belirtilerek, "Ne hükümetin ileri demokrasi vaatleri, ne de her yılın başından tekrarlanan temiz bir sayfa temennileri, basın çalışanlarının çalışma yaşamında olumlu bir değişim yaratmadı. Kimbilir Başbakan, bu tablo karşısında da işsizlik, gözaltı, hapis ve dayak gazeteciliğin fıtratında var diyecektir’’ deniliyor.
Açıkçası, sektördeki gazeteci kıyımına işaret ediliyor…
Nasıl edilmesin ki ?
İşten çıkartılan 981 basın emekçisinin yanı sıra 56 basın emekçisi de çeşitli nedenlerle istifayı tercih etmiş.
Medya patronları, sermayenin klasik tercihi olan ‘’düşük maliyet’’ peşinde. Yapılan işin bir kamu görevi olduğu ve kar hırsına teslim edilemeyeceği gerçeğini görmezden gelmek, artık karakteristik yapıları oldu.
Maliyeti azaltmak için basılı yayınları terk ederek dijital yayıncılığa dönmeyi, aynı grup yayınları içerisinde haber havuzları oluşturmayı tercih ediyorlar, bu yüzden de işten çıkartmalar rekor düzeye ulaşıyor.
Gazetecilerin, bir de mesleklerini icra ederken yaşadıkları özgürlük sorunu var…
Kuşatılmışlığı her açıdan hisseden çok sayıda gazeteci, sonuç olarak cezaevi yolunu da gördü. Yine raporda yer alan verilere göre, yılın ilk bölümünde hapishane parmaklıkları arkasından 38 gazeteci dışarı çıkabildi.
Ancak, hepimiz biliyoruz ki, bu durum özgür oldukları anlamına gelmiyor. Süren davalar, basın emekçilerinin üzerinde ‘demoklesin kılıcı’ gibi sallanıyor. Ve, halen 25 gazeteci çeşitli gerekçelerle hapishanelerde tutuluyor.
AKP’nin ‘’toplumsal muhalefete karşı tahammülsüzlüğü’’ artık gizleyemediği bir gerçek haline dönüştü. Giderek artan bu tahammülsüzlüğe bağlı olarak 1 Mayıs ve Gezi protestolarının yıldönümü gibi günler başta olmak üzere her eyleme müdahale edildi. Protestoculara, tazyikli su, gaz ve cop ile saldıran polislerin hedefinde gazeteciler de vardı. Bu saldırılar sonucu 165 basın emekçisi yaralandı.
Bu tablonun bütünü, sermayenin ‘sendikacılık bitti’ demagojilerine, siyasi iktidarların ‘gerçek sendikacılığın önünü tıkama’ çabalarına rağmen, bir kez daha örgütlenmenin önemini ortaya koyuyor.
O yüzden de raporu önemsedim…
Sektörde, üç ayrı sendika var. Biri, geleneği temsil eden Türk-İş bünyesindeki Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS-Ki uzun yıllardır hak eylemlerinin öncüsüdür), diğeri DİSK’e bağlı Basın-İş. (Sektördeki örgütlenmesi kopuk dönemler yaşamıştır) Son olarak da, hükümete arka bahçe açan ve sadece AA’da örgütlü olan Medya-İş.
Sorunların çözümü için birlikte tartışma ve mücadele etmek, ancak tek çatı altında toplanmakla olanaklı hale gelir. Gücü, tek çatı altında toplayamazsak, ‘’kontrolsüz güç, güç değildir’’ sözünün altını doldurmaktan başka bir işe yaramamış oluruz.
Her basın emekçisini,
‘Sendika bana ne verecek ?’ demek yerine örgütlenmeye ve örgütlü yaşama güç vermeye çağırıyorum.
Tercih TGS ya da Basın-İş olur, çok fark etmez. Önemli olan örgütlü mücadele ve sonunda kazanımların artarak ortaklaşmasıdır.