Eğitimde dinci gericilik (2)
Eğitimde dinci gericiliğin etkisinin artmasında, yıllar içinde kazandığı mevzilerin önemli olduğu vurgusunu öne çıkaran kronolojik bir inceleme yapıyorduk. Devam edelim.
28 Şubat’ın bürokratik müdahalesi…
Dinci gericiliğin siyasete ağırlığını koyduğu 1995 yılı dönüm noktalarından biri oldu. Refah-Yol hükümetiyle birlikte toplumun topyekun dincileştirilmesi yönünde adımlar atılmaya başlandı. Anti-komünizmin bir aracı olarak burjuvazi tarafından geliştirilen dinci gericilik artık kendisine çizilen sınırları aşarak, kendi iktidar programını oluşturacak bir güce erişmişti.
Cumhuriyet bürokrasisi, 28 Şubat'ta mevcut hükümeti düşürerek bir çeşit 'düzeltme hamlesi'ne girişti. Devrimci barutunu tüketen, toplumsal alanda aydınlanmacılığı yaygınlaştıracak bir mücadele programından yoksun olan Cumhuriyet bürokrasisinin bu hamlesi gericilikle mücadeleyi köklü bir hesaplaşma olarak ele almadı. Gericiliği yasal ve bürokratik sınırlamalarla durdurmaya çalışan bu hamle başarısız oldu.
Bu bürokratik müdahaleler, kadınların zorunlu olarak örtünmesini savunan şeriatçı hareketin ikiyüzlü bir şekilde 'başörtüsüne özgürlük' şiarını yükseltmesini sağladı. Öğrencilerin, ideolojik gerekçelerle eğitimlerinin engellendiği demagojisine sarılan dinci gericilik, bu yıllarda, peçeli-türbanlı, çember sakallı yobaz güruhların eylemleriyle büyük bir atılım gerçekleştirdi.
Ne yazık ki, soldaki bazı gruplar da bu eylemlere destek verdi…
Gericilikte ileri hamle AKP iktidarı…
Bu yıllarda türban meselesi gündemin ilk sırasına oturdu ve 2002'de AKP'yi iktidara taşıyacak süreç burada başladı. İkinci dönem iktidarda yüzde 47'lik oy oranıyla gücünü arttıran AKP gericiliği 'takiye'yi bir yana bırakıp, türbanı eğitim kurumlarına sokmak için harekete geçti.
Tayyip Erdoğan 2008'in Ocak ayında, İspanya'da yaptığı açıklamada türban için “Velev ki siyasi simge olsun, yine de serbest bırakacağız” açıklamasıyla gericileşme saldırısının ilk sinyalini verdi.
6 Şubat 2008'de “türbana özgürlük” getiren Anayasa değişiklikleri Meclis'te oylanırken, “Üniversitelerde AKP karanlığına hayır” kampanyasıyla AKP'nin gerici niyetleri teşhir edilmeye ve meselenin üniversitede kılık kıyafet özgürlüğünden ibaret olmadığını anlatılmaya başlandı. Ne yazık ki, liberal ve gerici ideolojik kuşatma altında türbanın gericiliğin üniforması olduğu gerçeği toplumun geniş kesimlerince kavranamadı.
Sonuç olarak, üniversitelerde kılık kıyafet özgürlüğü bağlamında değerlendirilen 'türban' bugünkü kararla liselere de girmiş oldu. Önümüzdeki dönemde, Türkiye'nin ilerici birikiminin bu gerici kuşatmayı dağıtacağından ise şüphe duymuyorum.
‘’Bu daha başlangıç, mücadeleye devam’’ sloganının altı mutlaka doldurulmalı…